Karaböceğim...

Kitap Düşleri
Karaböceğim...

Hiç beklemediğim bir anda, 18 sene önce kesişti yollarımız seninle. Çocukları istiyor diye oyuncak gibi alınıp, kısa sürede cazibesini kaybettiği için başka bir yere verilmek istenen binlerce candan biriydin sadece. Ben ise o dönemde evde sadece muhabbet kuşu besleyen, hayvanlara ilişkin hiç bir bilgisi olmayan, köpeklerden delice korkan, yüz metre ötede bir köpek görse yolunu değiştiren sıradan bir insan evladıydım. Seninle karşılaşana kadar, bir köpekle yan yana yürümek bile benim için imkansızdı. Ev bakmaya gittiğimiz gün seni gördüğümde, “ben bu eve giremem, onu bir yere kapatın” diye bağırmıştım ev sahiplerine. Seni banyoya kapattıkları zaman bile tedirgin bir şekilde gezmiştim evi. Sana bakamadıklarını ve yeni bir yer aradıklarını, bir yer bulamazlarsa sokağa bırakacaklarını söylediler o gün bize. Eve döndüğümde seni sadece on saniyeliğine görmüş olmama rağmen aklımdan hiç çıkmadın ve nasıl oldu hala anlayamasam da, o gece tüm korkularıma rağmen seninle yaşamaya karar verdim. Ertesi gün hiç tereddüt etmeden aldık seni bulunduğun evden. Sonrası… sonrası tam bir kabustu benim için. Eve gelene kadar ayrı kaldırımlarda yürüdük seninle. Eve geldiğimizde sen delice koşmaya, havlamaya başladığında ben çığlık çığlığa koltuk tepelerine çıktım. Ve o ilk gün ne yapacağımı bilmediğim için seni banyoya kapattım. O geceyi banyoda ağlayarak geçirdin. (Benim yüzümden ikinci kez banyoya kapatıldığın ve ev bildiğin yerden ayrılıp yabancı bir ortamda saatlerce kapalı kalmanın acısını sana yaşattığım için özür dilerim.) Sabah olduğunda içimdeki vicdan azabı, zihnimde yankılanan “Bu köpeğe alışmak zorundasın!” nidalarıyla,  ne olacaksa olsun diyerek çıkardım seni banyodan. Seninle aynı evi paylaşmaya karar verdiysem sana alışmak zorundaydım, başka seçenek yoktu benim için. Korkmuş ve ağlamaktan yorulmuş olacaksın ki bir önceki günden daha sakin ve bana yanaşmadan dolaştın evin içinde. Uzun bir süre aynı evde birbirimizden kaçarak ayrı dünyalar yaşadık.

​Kaç gün sonrasıydı hatırlamıyorum, bir akşam ben yerdeki minderde otururken sakince yanaşıp kucağıma yattın. İlk kez o gün temas kurduk seninle. Sen sabırla hiç kıpırdamadan saatler boyu kucağımda yattıktan sonra cesaretimi toplayıp dokunabildim sana. Sıcacıktın… O ilk temas aramızda hiç bitmeyecek olan sevgiyi tetikledi. O günden sonra yavaş yavaş alışmaya başladık birbirimize, aynı zamanda da birbirimizi anlamaya çalıştık. Tuvalet eğitimi bile olmayan, söylediğim hiçbir şeye tepki vermeyen bir köpekle, köpeklerin hiçbir hareketinden anlamayan bir insan nasıl anlaşırsa öyle anlaştık. Sana verdiğim çikolatalı pudingi nefes almadan yediğinde mutlu olacak kadar cahildim bu konuda. Sen ise laftan anlamayan huysuz ve inatçı bir kızdın.

Tuvaletini yapmadığın tek bir alan bile kalmadı evde. Haftalarca elimde sirkeli bezle dolaştım. Saçma sapan yöntemler denedim tuvalet eğitimin için. Seni tasmayla yatırıp, tasmanı hiç bırakmadan uyuduğum, en ufak bir hareketinde yataktan zıplayıp seni tuvalete götürdüğüm gecelerin sayısı saymakla bitmez. Senin bunu oyuna dönüştürdüğünü anladığımda bu alışkanlıktan seni kurtarmak içinde bir o kadar uğraş vermiştim.

Eşyaları senden koruyabilmek için her daim gözüm üzerindeydi. Seni kontrol etmediğim her an ilk bulduğun şeyi parçalıyordun. Terlikler, çoraplar, yastıklar, koltuklar, kitaplar…

Günler birbirini kovaladıkça birbirimizi eğittik biz. Sen beni, ben de seni anlamaya başladım.  Ama bazı huylarını ne yaparsam yapayım hiç değiştiremedim. Eve gelen her yabancıya havlar, dakikalarca susmazdın. Veterinere gittiğimizde de bu sorun devam ederdi. Hiç canının yanmadığı bir işlemde dahi, ortalığı ayağa kaldırır, kolunu bacağını kesiyorlarmışcasına bağırırdın. Araca binmeyi de hiçbir zaman sevmedin. Seninle yolculuk yapmak işkenceden beterdi. Benim olmadığım bir evde kalmazdın, benimleyken bile başka bir evde kalmak çok huzursuz ederdi seni. Eve ve bana bağlılığın nedeniyle seninle de sensiz de tatil yapmak yıllar boyu mümkün olmadı. Bir keresinde iki günlüğüne sınavlarım nedeniyle şehir dışına çıkmak zorunda kaldığım için anneme bırakmıştım seni. Tanıdığın bildiğin bir ortamda olmana rağmen, ortalığı ayağa kaldırmanın yanı sıra, kapının yanından ayrılmayıp, aç susuz geçirmiştin iki günü. Çok korkardım hastalık ya da benzeri bir durumda seni yalnız bırakmak zorunda kalmaktan. Yeni bir eve taşınmayı düşündüğümde, önceliğim ev değil sendin. Birlikte huzur içinde yaşayabileceğimiz bir yer olmalıydı. Baktığım her evi sorguladım, şikayet olur mu, sen sıkıntı yaşar mısın diye. Bize uygun bir ev bulduğumda da sorunlarımız bitmedi. Eve alışana kadar (ki bu bir aydan fazla sürdü) ben her evden çıktığımda saatlerce havlayıp kendini perişan ederdin. Seni terk ettiğimi, bir daha gelmeyeceğimi düşünürdün. İlk evinden ayrılışının travmasıydı belki de bu, ama yine de seni bu tarz durumlara alıştıramamak benim eksikliğimdi. İçinde yaşattığın bu korku ve huzursuzluğu gideremediğim için kendimi suçladım yıllarca.

Seninle yaşamak zordu... Yine de tek bir gün bile pişmanlık duymadım seninle aynı evi paylaştığım için, tek bir gün bile seni terk etmeyi düşünmedim. Tüm cadılıklarına, tüm yaramazlıklarına rağmen çok sevdim seni. Sen benim hiç büyümeyen şımarık, sevgi dolu kızım oldun. İsmini kardeşim koymuştu eve ilk geldiğin gün: Zeytin. Ben seni karaböceğim diye sevdim hep.

Hiç bitmeyecek, hiç beni bırakıp gitmeyecekmişsin gibi geçti günler. Ufak tefek rahatsızlıkların dışında önemli bir hastalığın olmadı yıllar boyu ve ben hep böyle sağlıklı kalacağına inanmak istedim. Yaşın ilerledikçe korkularım artsa da ihtimal vermedim senin beni bırakıp gidebileceğine. Öylesine alışmıştım ki sana, köpek korkum, sensiz geçen günlerim hiç yaşanmamış gibiydi. Sanki dünyaya geldiğim andan beri yanımdaydın sen. Sensiz bir yaşamı hiç düşünmedim.

Evde olduğum zamanlarda yanımdan hiç ayrılmaz, en ufak bir hareketimde sen de hareketlenirdin. Gözlerin hep üzerimdeydi, sana seslenmeme bile gerek kalmazdı. Öyle iç içeydik ki seninle, yaşlılıktan dolayı kulaklarının duymadığını bile çok uzun zaman sonra fark ettim. Eve geldiğimde beni kapıda karşılamadığın ilk gün fark etmeliydim aslında. Ama 15 yaşındaydın artık ve ben yaşından dolayı uykularının daha çok derinleştiğini düşündüm hep, belki de konduramadım, kondurmak istemedim sana herhangi bir hastalığı. Çünkü o yaşında bile tüm enerjinle ortalıkta delice koştururdun. Hareketlerinde hiçbir kısıtlama olmamıştı, aynı Zeytin’din sen, benim ilk günkü gibi yaramaz kara böceğimdin.

Kulaklarının duymadığını öğrendiğim zaman, işten eve geldiğimde, sen kötü hissetme diye kendini kapıda beni fark etmeni beklerdim sabırla. Sanki yıllarca görüşmemiş gibi heyecanlanırdın beni gördüğünde. Yaşına başına bakmadan o küçücük boyunla üzerime zıplamaya çalışır, kendince sevgi gösterilerinde bulunurdun. Ne güzel ve ne özel günlerdi onlar…

Ve bir gün, hiçbir şey yokken yemek yememeye başladın. Hareketlerin de yavaşladı birden bire. Sana bünyenin hassaslığından dolayı kuru mama dışında hiçbir şey vermeyen ben, zarar verir diye yedirmediğim her şeyi denedim yeter ki boğazından bir şey girsin diye. Kaşıkla besledim günlerce. Eve ilk geldiğinde tuvaletini her yere yapan, tuvalet alışkanlığını kazanana kadar beni çileden çıkaran sen, o en kötü anlarında bile yerinden kalkamadığın zamanlarda ağlayarak haber verdin bana tuvalete gitmek istediğini. Kucağımda taşıdım seni, halsizliğine, ayakta zor durmana rağmen tuvaletini evin içine yapmamak için direndin. Dayanamayıp kaçırdığında ise gözlerime öyle suçlu, öyle masum bakardın ki, içimi acıtırdı o bakışların.

Böbreklerinde sorun vardı ve ameliyat olman gerekiyordu. Yaşından dolayı ameliyat çok riskliydi ama bu şekilde de yaşama şansın yoktu. Bir umut ameliyat olmana karar verdim. Ameliyat olacağın güne kadar her gün serum verilmeliydi sana. Bu da her gün yaklaşık 3-3,5 saatlik yol demekti. Ama sen araç sevmiyordun, yolculuk yapmayı sevmiyordun, yol boyunca kendini hırpalıyordun... Yıllar boyu korktuğum şey başıma geldi, seni klinikte bırakmak zorunda kaldım. Heyecan yapacaksın, daha kötü olacaksın diye beş gün boyunca sadece bir kere geldim seni görmeye. Beni gördüğünde hareket etmekte zorlanmana rağmen çıldırdın. Kendine zarar vereceğini ve seni gereksiz yorduğumu düşündüm o an. Keşke gelmeseydim, keşke seni bırakmasaydım, keşke seni daha iyi eğitip zorluklara alıştırsaydım, keşke, keşke, keşke… Bir dolu keşke dönüp durdu zihnimde seni orada bırakıp giderken…

Üç gün sonra ameliyat olacaktın ama kalbin dayanmadı, ameliyat olacağın günün sabahı ben heyecanla yanına gelmek için hazırlanırken aldım haberini.

13 Haziran 2022…

17 yaşında, içimde tarifsiz dinmeyen bir acı bırakarak göçüp gittin bu dünyadan.

Sen benim şımarık kızım, sen benim can yoldaşım, ev arkadaşım, sen benim koruyanım, sen benim en kötü anlarımda bile yüzümü güldürenimdin.

Sen gittikten sonra bomboş oldum ben. İçimdeki sevgiyi, içimdeki masumluğu yitirdim. Bu ev sensiz öyle ıssız ki!

Dolaşırken parkelerde çınlayan ayak seslerin, beni heyecanla kapıda karşılamaların, delice koşuşturmaların, göğsümde yatışların, sevgin, sıcaklığın, yaramazlıkların yok artık. Sen yoksun artık…

Keşke burada olsaydın da, bana kitap okutmasaydın, peşimde dolanıp iş yapmamı engelleseydin, beni sev diye patilerinle vursaydın ellerime, gelen gidene havlasaydın o en şımarık halinle, her yana tuvaletini yapsaydın, eşyalarımı kemirseydin, koltukları halıları tırmalasaydın… Hiçbir şeyin, hiçbir eşyanın önemi yoktu senin yanında. Biz önemliydik ve biz seninle çok mutluyduk.

Sen gittikten sonra senden bana tasmanla, mama ve su kabın kaldı sadece, bir de anılar… Uzun zaman kaldıramadım mama ve su kabını yerinden, yanından her geçtiğimde “senin suyun bitmiş, niye haber vermiyorsun” diye söylendim istemsizce. Eve her girdiğimde gözlerim seni aradı. Sabah kalktığımda yine ilk seni görmek istedi gözlerim. Çoğu zaman uyku sersemi bir halde seni yerinde göremeyince, bir şey oldu endişesiyle fırladım yataktan… O anlarda yokluğunu hissetmek seni ilk kaybettiğim gün kadar yaralardı yüreğimi.

Seni kaybettikten altı ay sonra temizlik yaparken mama kabın düşüp kaydı ellerimden, on yedi yıl boyunca kırılmayan kap bir anda tuz buz oldu. Etrafa dağılan parçaların arasına oturup saatlerce ağladım. O an, kırılan mama kabın gibi bin parçaya bölündü yüreğim, o an hissettim ölümünün gerçekliğini… O an anladım bir daha seni hiç göremeyeceğimi, sıcaklığını hissedemeyeceğimi…

Bir yıl oldu böcüğüm, beni bu sevgisiz, ruhsuz, riyakar dünyada sensiz bırakalı tam bir yıl oldu. Yokluğunu zor olsa da kabullendim artık, zaman bir şekilde üstünü örtüyor acıların ama senin sevginin olmadığı bir dünyada yaşamaya alışamadım.

İyi ki kesişmiş yollarımız, iyi ki tüm korkularıma rağmen on sekiz yıl önce o gün seninle aynı evi paylaşmaya karar vermişim, iyi ki arkamı dönüp gitmemişim sana…

Hayatıma kattığın tüm güzellikler için, bana sevginin en masum halini yaşattığın için teşekkür ederim.

Son anlarında yanında olamadığım için affet beni.

Buket Özsanat

İlgili Görseller

11 Haziran 2023 Pazar
354 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Etiketler
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?