Elias Canetti - Körleşme Kitap Alıntıları

KiÅŸi, öteki insanlardan uzaklaÅŸtığı oranda hakikate yaklaşırdı. Günlük yaÅŸam, yalanlardan kurulu yüzeysel bir düzendi. Yanından geçenlerin her biri yalnızca bir yalancıydı. Bu yüzden zahmet edip suratlarına bakmıyordu bile. Kitleyi oluÅŸturan ÅŸu kötü oyunculardan hangisinin yüzü çekici gelebilirdi ki ona! Gerçekte yüzlerini her an deÄŸiÅŸtiriyorlar, bir gün bile aynı rolde kalmıyorlardı. Bu, Kien'in daha baÅŸtan beri bilincinde olduÄŸu bir gerçeklikti. Bunun için öyle deneyimli olmasına gerek yoktu. Tek bir tutkusu vardı: Tüm yaÅŸamı boyunca; gerçekte ne ise, o olarak kalmak; kendi kiÅŸiliÄŸini salt bir ay, ya da bir yıl süreyle deÄŸil, ama ömrünün sonuna dek yitirmemek.


Bilinç, gerçekten deÄŸer taşıyan düÅŸünceler için saklanmalıydı Kien'e göre. DüÅŸünceleri besleyen, bilinçti ve düÅŸünceler bilinci gereksinirdi. Bilinçten yoksun düÅŸüncenin varolabileceÄŸi tasarımlanamazdı. ÇiÄŸnemek ve sindirmek, kendiliÄŸinden olup biten ÅŸeylerdi.


Bilgisiz kişinin elinde kitaplar savunmasızdır.

Yanan Roma'nın görüntüsüne dalmıştı. Titreyen organlar görüyordu; çevresini yanmış et kokuları sarmıştı. İnsanlar gerçekte ne kadar aptal varlıklardı! Bunu düÅŸünmek, öfkesini unutturdu. Bir adım atsalar, kurtulabileceklerdi.


Sessizlik, Kien için soluk alabilmek kadar gerekli olan bir ÅŸeydi.

Yeni getirilen eÅŸyalar iyice rahatını kaçırmıştı. Konuldukları yerde inatla duran bu eÅŸyalara baktıkça rahatsızlığı bütün bütün artıyor, eÅŸyaların görüntüsü o anda yapmakta olduÄŸu incelemeye iliÅŸkin düÅŸüncelerinin arasına takılıp kalıyordu. EÅŸyaların kapladığı yerin büyüklüÄŸü, önemsizlikleri ile tam bir çeliÅŸki yaratmaktaydı. Kien bu hantal tahta parçalarının tutsağı olmuÅŸ gibi hissediyordu kendini. Nerede uyuyacağı ve yıkanacağı önemli bir ÅŸey miydi onun için? Kendini bu gidiÅŸe uydurduÄŸu takdirde çok geçmeden yemek yemeye de, -insanların onda dokuzu gibi- konuÅŸulmaya deÄŸer bir konu gözüyle bakmaya baÅŸlayacaktı; üstelik de bu konuda en çok açlar deÄŸil, fakat karınlarını fazlasıyla doyurabilme olanağına sahip olanlar konuÅŸurlardı.


Sevdiklerine geliÅŸigüzel dokunmak, ancak aÅŸağılık varlıklara özgü bir davranış olabilirdi. Gerçekten erdem sahibi olan kiÅŸi, sevdiÄŸinin önünde kendini olduÄŸundan büyük gösterme çabasına düÅŸmezdi. DoÄŸal bir eÄŸilimin, bir tutkunun varlığına sevileni inandırmak, hiç mi hiç gerekli deÄŸildi. İş, sevdiÄŸini, sanki yaptığı bir iÅŸmiÅŸ gibi göstermeye kalkışmaksızın korumasını bilmekteydi. İnsan olan, ona başı döndüÄŸünde deÄŸil, fakat ruhunu dolduran yüce duygular doruÄŸuna eriÅŸtiÄŸinde sarılırdı. Gerçek aÅŸk, ancak kutsal çatının altında, mihrabın önünde itiraf edilirdi.


Bazen bilgisizliğin bataklığı, kitapları ve bilge kişileri de boğar.


Vatanınızdan koparılıp yeryüzünün dört bir yanına saçılmak, birer köle gibi, deÄŸeri biçilen, ellenip yoklanan, alınıp satılan, kendisiyle tek söz edilmeyen, sesi ancak hizmetlerini yaptıkları sırada, o da yarım kulakla dinlenen, hiçbir zaman ruhlarına inilmeyen, sahip olunan, ama sevilmeyen, olduÄŸu yerde çürümeye bırakılan, ya da alındığından fazlasına bir baÅŸkasına satılan, kullanılan, ama hiçbir zaman gerçek niteliÄŸinin ne olduÄŸu araÅŸtırılmayan köleler gibi yaÅŸamak ister misiniz? O halde elinizi kolunuzu baÄŸlayıp atın kendinizi düÅŸmanın kucağına! Ama hâlâ yürekliyseniz, soylu bir ruh taşıyorsanız, o zaman benimle birlikte kutsal savaÅŸa katılmak üzere ayaklanın!


Åžimdi, sürdüreceÄŸimiz kampanyanın iki parolasını söylüyorum: Yakınacak yerde yardım et! GözyaÅŸları yerine eylem!

"Siz, insan sayılmazsınız, diye soludu sevecen bir sesle.

- Sakatlar insan sayılmaz, bunda benim ne suçum var?

- Sakat olan tek şey, insandır," dedi Kien.


İnanın bana sevgili dostum, bu dünyada parayı sık sık aklına getiren deÄŸil, hiçbir zaman aklından çıkarmayan insanlar var; yaÅŸamlarının, her saat, her dakika, ve de her saniyesinde parayı düÅŸünüyorlar!


İnsan ilgi duyduÄŸunda, ne düÅŸündüklerini kendi bulup çıkarmak zorunda kalıyordu; en iyisi ise ne düÅŸündükleriyle hiç ilgilenmemekti. Aralarına karışan, tımarhaneye düÅŸtüÄŸü izlenimine kapılıyordu. İster gülsünler, ister aÄŸlasınlar, hep maske vardı yüzlerinde; iyileÅŸmeleri olanaksızdı ve tümü de korkaklıkta birbirlerinden aÅŸağı kalmıyorlardı       


Halk ÅŸakadan anlamaz, öcü korkunç olur - halka ne teslim etmek gerekiyorsa, onu verin, adil davranacağından emin olabilirsiniz.


İnsanlar çalmaktan baÅŸka bir ÅŸey düÅŸünmüyorlardı; kafalarını dolduran tek düÅŸünce, çalmaktı ve her biri birkaç kuruÅŸu gizleyebildiÄŸi için, bu alanda kendini büyük bir sanatçı olarak görüyordu.


İnsanlık her yıl daha kötüye gidiyordu. (…) DoÄŸuÅŸtan kötüydü insanoÄŸlu. Suçlular giderek artacak, Tanrı da buna bakmakla yetinecekti.


İnsanoÄŸlu korkaktır. Bir karar verme zorunluluÄŸuyla karşılaÅŸtığında, on kez pazarlığa girmeyi yeÄŸler; iÅŸin üstesinden yalanla gelebilmeyi umar

KalıplaÅŸmış kiÅŸiler olarak, içinde yaÅŸadıkları dönemde çoÄŸunlukça benimsenmiÅŸ töre ve görüÅŸlere sıkı sıkıya baÄŸlıydılar. EÄŸlenceyi seviyorlardı; herkesi ve her ÅŸeyi de bu eÄŸlence istekleri doÄŸrultusunda yorumluyorlardı; bu tutum, içinde yaÅŸanılan dönemde tüm kafalara egemen olan ama verimlilikten yoksun bir moda niteliÄŸini taşıyordu. EÄŸlenceden anladıkları ise, geleneksel kötülüklerdi hiç kuÅŸkusuz; bunlar hayvanların varoluÅŸundan bu yana bireyin utanmazca bir dirençle yapmayı sürdürdüÄŸü kötülüklerdi.

Tarihin çok daha derinlerde yatan ve çok daha özgün nitelikteki itici gücünden, baÅŸka deyiÅŸle insanların daha yüksek bir hayvan türü olan kitle ile birleÅŸmek ve bu kitle içersinde kendilerini, sanki tek bir insan bile hiç yaÅŸamamışçasına yitirmek içgüdülerinden haberleri yoktu. Çünkü okumuÅŸ kiÅŸilerdi; okumuÅŸluk ise, bireyin kendi içindeki kitleye karşı kullandığı bir güvenlik kuÅŸağıydı.


Neden yok cehennem diye bir yer? Bir cehennem kurmak gerek.

Hâlâ birer birey olduÄŸumuz varsayımıyla yaÅŸamaktayız.


Bir gün gelecek, kitle artık parçalanmaz olacak; belki önce bir ülkede baÅŸlayacak bu geliÅŸme, sonra orayı çıkış noktası yapıp çevresinde ne varsa yutarak ilerleyecek; ta ki artık Ben, Sen, O kavramları deÄŸil, ama yalnızca kitle varolacağından, kitlenin varlığına iliÅŸkin tüm kuÅŸkular ortadan kalkana dek.

 
KörleÅŸme'den kadınlara iliÅŸkin inciler(!)

Therese, binlerce elin kirlettiÄŸi bir bozuk paraydı. Therese, okuma yazma bilmez birinin aÄŸzına yaraşır bir sözcüktü. Therese, insanın ruhu üzerine çöken bir ağırlıktı. Therese, çılgınlığın somutlaÅŸmış, bir insan bedeni haline gelmiÅŸ biçimiydi.


Gece bütün insanlar pantolon giyiyordu. Kadın cinsinin ortadan kaldırılması için bir buyruk hazırlanmaktaydı. Buyruk, sabah ilan edilecekti. Kapıcı bağırarak ilan edecekti. Onun sesini tüm kent, ülke, tüm ülkeler, tüm yeryüzü duyacaktı; öteki gezegenler de kendi baÅŸlarının çaresine baksınlar, bizim dünyamız yeterince kadınla dolu; kaçamaklara ölüm cezası verilecek, yasayı bilmemek özür sayılmaz. Bütün adlar erkek adına dönüÅŸtürülecek; tarih, yalnızca erkeklere göre, yeni baÅŸtan yazılacaktı. BaÅŸkanlığa Profesör Kien getirileceÄŸinden, bu konuda görevli komisyonun iÅŸi kolay olacaktı. Ne yapmışlardı kadınlar tarihte? Çocuk doÄŸurmuÅŸlar, entrikalar düzenlemiÅŸlerdi, o kadar!


O dönemde kadın denen diÅŸi maymunlar arasında hastalanma alışkanlığı yaygınlaÅŸmıştı. Georges Kien, kucağına düÅŸen tüm nimetleri alıyor ve zaferlerine ayak uydurmakta güçlük çekiyordu.


Georges'un aÅŸkıyla yanıp tutuÅŸan, özellikle onun kollarındayken uÄŸruna yaÅŸamlarını vermeye hazır olan kadınlar daha sonra, ne idiyseler yine o olup çıkıyorlardı; sürüp sürüÅŸtürmekten ya da erkeklerden baÅŸka bir ÅŸey düÅŸünmeyen, yalnızca iyi bakılmış bir tenden oluÅŸma hayvancıklardı tümü de.


Öyle sanıyorum ki, kadınların önemini abartıyorsun," dedi, "onları aşırı ciddiye alıyorsun ve insan yerine koyuyorsun. Ben ise kadınlara, kaçınılmaz ama geçici bir kötülük gözüyle bakıyorum.


Aşk diye bir şey yoktur! Olmayan bir şeyin de yeri ne doldurulabilir, ne de doldurulamaz. Aynı kesinlikle kadın diye bir şey yoktur, diyebilmeyi isterdim.


Ben, tüm hayvanların en acımasız ve en çirkini olan örümceÄŸi kadınlığın simgesi sayıyorum.


Gerçek büyük düÅŸünürler, kadının deÄŸersiz bir yaratık olduÄŸuna inanmışlardır.


Aquino'lu Aziz Thomas: "kadın, hızla büyüyüp yayılan yabani otlar gibidir, eksik geliÅŸmiÅŸ bir insandır," demiÅŸti, "bedeni ise deÄŸersiz olduÄŸu ve doÄŸa bu bedenle fazla ilgilenmediÄŸi için erken geliÅŸir." Ya ilk modern komünist olarak nitelendirilebilecek Thomas More, Ütopya'da yaÅŸayanlara iliÅŸkin evlilik yasalarına nerede yer vermiÅŸti? KöleliÄŸe ve suçlara ayırdığı bölümde!

 

Deliler

Delilerin olaÄŸanüstülüÄŸüne duyduÄŸu hayranlık nedeniyle -delileri, kendi arkadaşının yakınları olarak tasarımlıyordu- ve onlardan ders almak, hiçbirini iyileÅŸtirmeye de kalkışmamak konusunda kesin kararlı olarak ruh doktorluÄŸu alanına geçti.


EÄŸer salt düÅŸünce düzeyinde sürdürülebilen bir yaÅŸam varsa böyle bir yaÅŸamı sürdürebilen tek insan ÅŸu karşınızda gördüÄŸünüz delidir!

Sayısız insan, içindeki kitle çok güçlü olduÄŸundan ve doyuma eriÅŸemediÄŸinden delirmekteydi.

Buket Özsanat
14 Ocak 2017 Cumartesi
895 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?