
“Her biri ayrı kimliklerde barındırılabilse, diyordum kendi kendime, o zaman hayat katlanılmaz olmaktan çıkabilir; vicdansız olanı, dürüst ikizinin arzuları ve vicdan azabından kurtularak bildiÄŸini okuyabilir; vicdanlı olanı da, haz duyduÄŸu iyi ÅŸeylerle uÄŸraÅŸarak ve yabancısı olduÄŸu bu kötülük yüzünden artık utanca ve piÅŸmanlığa boÄŸulmadan, kendi yolunda kararlılık ve güvenle dimdik yürüyebilir.”
Robert Louis Stevenson iÅŸlediÄŸi konu itibariyle çeÅŸitli tartışmalara ve farklı düÅŸüncelere yol açan 1886 yılında yayınlanan romanı Dr. Jekyll ile Bay Hyde’da en basit tanımıyla iyilik ve kötülük kavramını mercek altına alır.
Birçok filmin (yüzün üzerinde olduÄŸu söyleniyor) konusunu oluÅŸturduÄŸu için okumayanların bile hakkında bilgi sahibi olduÄŸu romanın ana karakterlerinden biri olan Dr. Henry Jekyll, çevresinde erdemli, dürüst ve iyi bir insan olarak tanınmaktadır. Servet sahibi bir ailenin çocuÄŸu olan ve çocukluk yıllarından itibaren dahil olduÄŸu statüye uygun davranma çabaları içine girerek kusurlarını maskeleyen Jekyll, yıllar sonra bu ikiyüzlü hayattan kurtulabilmenin yollarını arar. İç dünyasında bastırdığı duygularını ortaya çıkartmak ve özgür olmak için girdiÄŸi uÄŸraÅŸların sonucunda, her iki yanını birbirinden ayırabilecek bir formül bularak Erward Hyde’ı yaratır.
Hyde, Jekyll’in iyi yanının gölgesinde kalan karanlıktır. İyiyle kötünün bir arada yaÅŸadığı düÅŸüncelerin damıtılması sonucu ortaya çıkan saf kötülüÄŸün vücut bulmuÅŸ halidir. Gerek zihinsel, gerekse bedensel olarak kötülüÄŸün sembolüdür.
Jekyll hayatını katlanılır kılmak ve içinde taşıdığı yükten kurtulmak için yarattığı Hyde’dan ilk etapta memnun olsa da yıllarca bastırılan kötülüÄŸün bir anda özgürlüÄŸüne kavuÅŸmasının getirdiÄŸi sonuçlar altında ezilir.
Bir yanıyla “çoklu kiÅŸilik bozukluÄŸu”na örnek teÅŸkil edecek roman, genel itibariyle iyinin ve kötünün çatışmasını, bastırılmış ÅŸiddetin yıllar sonra dışa vurumunun yansımalarını iÅŸlerken, cevaplanması zor bir dizi sorunun da yolunu açar.
Yin ve Yang felsefesine göre her ÅŸey ancak zıddıyla varlık kazanır. Sıcak soÄŸukla, aydınlık karanlıkla, sevgi nefretle, barış savaÅŸla, iyilik kötülükle… Bu kavramların hiçbiri tek başına bir anlam ifade etmez. Karanlık olmadan aydınlığın farkına varılamayacağı gibi, kötülük olmadan da iyiliÄŸin deÄŸeri bilinmez.
Sözlük anlamıyla; “istenilen, beÄŸenilen nitelikleri taşıyan, beÄŸenilecek biçimde olan” iyi ve bu tanımlamanın tam zıddı olan kötü kavramı asırlardır sorgulanır. İstenilen ve beÄŸenilen nitelikleri taşıma durumu kimin istek ve beÄŸenilerine göre ÅŸekillenir? Biri için iyi olan bir diÄŸeri için kötü olabilir mi? Saf iyilik ve saf kötülük mümkün müdür? Her insanın kabul etmediÄŸi, inkâr yoluna gittiÄŸi bir karanlık yüzü ya da kötü olarak addettiklerimizin karanlığın gölgesine hapsolan, dışarı çıkartamadığı bir iyi yanı var mıdır?
Herkesin bir gölge taşıdığını ve bu gölgenin bireyin bilinçli yaÅŸamında ne kadar az var olursa o kadar çok karanlık ve yoÄŸun olduÄŸunu ifade eden Carl Gustav Jung’a göre “Hiç kimse üzerinde ciddi olarak uÄŸraÅŸmadan gölgesinin farkına varamaz ve onun farkına varmak demek kiÅŸiliÄŸin karanlık yüzünü karakterinin bir parçası olarak kabul etmek demektir.”
Karanlık yanımızla barışık olursak, aydınlık yanımızı gölgelemiÅŸ mi oluruz, yoksa daha da mı perçinleriz? “Aslında insanoÄŸlunun bir deÄŸil, iki benliÄŸi vardı.” diyen Dr. Jeykll gibi içimizdeki zıt iki kavramı bulup ayrıştırmayı baÅŸardığımızda hangisi kazanır? KötülüÄŸümüzü gömüp, iyi yanımızı beslersek o mu galip gelir, yoksa ezdiÄŸimizi sandığımız duygularımız tıpkı basınç altındaki magmanın yeryüzüyle buluÅŸması gibi ortaya çıkıp volkanik patlamalara mı neden olur hayatlarımızda?
İyilik ve kötülük kavramı gibi bu soruların yanıtları da göreceli olsa da, içimizdeki umut tohumlarını yeÅŸerttiÄŸimiz ve iyiliÄŸe, güzelliÄŸe olan inancımızı yitirmediÄŸimiz günlere uyanmak dileÄŸiyle, keyifli okumalarımız olsun.
Kitaptan Alıntılar
Beni ben yapan, kusurlarımın azalması deÄŸil tutkularımın dayatıcılığı oldu; bu da, insanın iki yönlü doÄŸasını bölen ve birleÅŸtiren iyilik ve kötülük dünyalarının bende insanların çoÄŸununkinden de derin bir uçurum açmasına neden oldu.
İkiyüzlülük içime iÅŸlemiÅŸ olsa da asla bir sahtekâr deÄŸildim; her iki yüzümde yapmacıksızdı; gündüz gözüyle öÄŸrenip ufkumu geniÅŸletmeye ya da üzüntü ve acılarımdan kurtulmaya çabalarken ne denli kendimsem, zincirlerimden boÅŸanıp utanca batarken de o ölçüde kendimdim.
Bedenimi daha genç, daha hafif, daha mutlu hissediyordum; delifiÅŸek bir pervasızlık gelmiÅŸti, hayalimden bir deÄŸirmenin çarkını çeviren sular gibi akıp giden tensel imgeler geçiyordu, yükümlülüklerin baÄŸları çözülmüÅŸ, ruhumu bilinmedik ama hiç de masum olmayan bir özgürlük sarmıştı sanki.
Özümde yatan kötülüÄŸümün kölesi olup çıktığımı anlamıştım.
Birinin yüzünün iyilikle aydınlanmasına karşılık öbürünün suratından kötülük akıyordu.
Asıl ve iyi yanım yavaÅŸ yavaÅŸ elimden gidiyor, yavaÅŸ yavaÅŸ ikinci ve kötü yanımla bütünleÅŸiyordum.
Avazım çıktığı kadar haykırmak istiyordum; belleÄŸime üÅŸüÅŸen o korkunç görüntüler ve seslere gözyaÅŸları ve dualarla gem vurmaya çabalıyordum; ama yine de, onca yakarışıma karşın alçaklığımın çirkin yüzü gözlerini ruhuma dikmiÅŸti.
Aynadaki o ibretin kudretine baktığımda, tiksintiden çok bir yakınlık duyduÄŸumu söylemeliyim. Ne de olsa, o da benden baÅŸka biri deÄŸildi. DoÄŸal ve insani görünüyordu. Bana ruhun daha canlı bir imgesini taşıyor gibi geliyordu, o güne kadar benim demeye alıştığım yetersiz ve bölünmüÅŸ suretimden daha açık seçik ve biricikti.
Her ÅŸey bambaÅŸka olabilir, o ölüm ve doÄŸum acılarından bir iblis deÄŸil de bir melek olarak çıkabilirdim. İlacın ayrım gözeten bir etkisi yoktu; ne ÅŸeytaniydi ne de ilahi; tek etkisi, yaradılışımın kapatıldığı zindanın kapılarını sarsmak oldu ve içimde ne varsa Filipi’deki mahpuslar gibi dışarıya kaçıştı. O sıralar erdemli yanım uyukluyordu, hırsın uyanık tuttuÄŸu kötü yanım ise atik ve çevik davranıp fırsatı kaçırmadı ve ortaya Edward Hyde çıktı.
Buket Özsanat