Sabahattin Ali’nin Romanı

Kitap Yorum
Sabahattin Ali’nin Romanı

Hıfzı Topuz’un kaleme aldığı Başın Öne Eğilmesin, şiirleri, hikâyeleri ve romanlarıyla edebiyatımızda büyük yeri olan Sabahattin Ali’nin yaşam hikayesini ve hala sırlarla dolu olan cinayetini anlatan bir biyografik roman. Roman özelliği taşıması nedeniyle araya kurgular da serpiştirilmiş ve anılar, anlatılar konuşmaya çevrilerek aktarılmış. Özelikle ‘Ölüme Uzanan Yolculuk’ başlıklı ilk bölüm de kurgu ön planda. Bu bölümde yazılanlar her ne kadar kurgu niteliği taşısa da, o dönemde yaşananlar göz önüne alındığında böylesi bir kurgunun gerçekliğine inanmak çok zor olmasa gerek.   

Sabahattin Ali’nin ölüme giden yolculuğu ile başlayan ve yine ölümüyle son bulan Başın Öne Eğilmesin, Sabahahattin Ali’nin ailesini, gençlik yıllarını, karşılıksız aşklarını, evliliğini, dostlarını, ceza evi günlerini, Tan olaylarını, Markopaşa’dan Merhumpaşa’ya, Merhumpaşa’dan Malumpaşa’ya ondan da Ali Baba’ya dönüşmek zorunda kalan gazete maceralarını ve kaçış sürecini kapsıyor.  

Hıfzı Topuz bu süreçte Nazım Hikmet’ten, Sertellere, Celal Bayar’dan Adnan Menderes’e, Aziz Nesinden Halide Edip Adıvar’a kadar bir çok tanıdık ismi karşımıza çıkarırken, demokrasi anlayışı, özgürlük kıstasları, baskılar, kapanan gazeteler, tutuklamalar ile de küçük bir dönem panoraması sunuyor. Ayrıca Sabahattin Ali’nin gazetelerde, dergilerde yazdığı yazılara ve birçoğumuzun yazarını bilmeden yıllar boyunca dinlediği Göklerde Kartal Gibiyim, Başın Öne Eğilmesin, Geçmiyor Günler gibi dilimizden düşmeyen şarkıların sözlerinin yazılış süreçlerine de yer veriyor.

Kitabın orta yerinde sizi içine hapseden, okunanlardan sonra defalarca bakılıp hazmedilmeye çalışılan küçük bir fotoğraf albümü de var.  Özellikle “Istırancalar’da Sabahattin Ali’nin cesedinin bırakıldığı yerde Filiz Ali’nin bir kayanın üzerine babasının ‘Dağlar’ şiirinden bir bölümü yazdırarak oluşturduğu anıt”ın fotoğrafı yürek parçalıyor.  

“Başım dağ saçlarım kardır, benim meskenim dağlardır.”
Sabahattin Ali - Anıt

“Başın Öne Eğilmesin” Sabahattin Ali’nin yaşantısına ve dönemin siyasi atmosferine akıcı bir kurguyla ayna tutarken, Sabahattin Ali’nin kamyonla taşımacılık işine girişi, kaçacağı sırada öldürülmesi, Ali Ertekin’in teslim olmasını gerektiren çelişkili olay örgüsü ve verilen ifadelere ilişkin bir dolu soruyla da baş başa bırakıyor okuyucuyu. Aynı zamanda o günlerden bu yana hiçbir şeyin değişmediğine, tarihin tekerrür ettiğine de tanıklık ediyor.

Şimdiye kadar hiç Sabahattin Ali kitabı okumadıysanız ve okumayı düşünüyorsanız öncelikle bu kitabı okuyup daha sonra öykülerine ve romanlarına yol alın derim. Hayatını okuduktan sonra, yazdıkları  daha anlamlı gelecek  ve daha iyi özümsenecektir. 

Sabahattin Ali'nin Görüşler'in ilk ve son baskısında çıkan Katil Osman başlıklı hikayesini okumak için tıklaynız.
Görüşler İlk Sayı

 

Merhumpaşa - 26 Mayıs 1947 1. Sayı
Merhumpaşa Sayı 1

"Okuyucularımıza"

Biz bu gazeteyi millet sırtında kene gibi yaşayan aylakçılar için çıkarmıyoruz.

Biz bu gazeteyi ömürlerini çenelerinde toplamış zevzekler için çıkarmıyoruz.

Hayır, biz bu gazeteyi alnının teriyle topraktan, makineden, kâğıttan, kalemden ekmek çıkarmağa çabalıyan namuslu vatandaşlar için çıkarıyoruz.

Bunun için, şu bunak hakkımızda şöyle demiş, bu sersem bize şöyle sövmüş, şu edepsiz bizi şöyle kötülemiş, bunlara kulak astığımız yok.

Ey, gazetemizi okuyan ve sayısı yüzbinleri çoktan aşan temiz, namuslu, mert millet. Hakkımızda verilecek en isabetli hüküm senin kanaatindir. Yalnız sana güveniyor, yalnız sana dayanıyoruz. Yüzümüzü kara çıkamayacağından eminiz. Sen de şuna emin ol ki, biz de senin yüzünü kara çıkarmıyacağız.

Ali Baba, (1), 25 Kasım 1947

Ali Baba Sayı 1

Ne Zor Şeymiş

Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bir gün Almanların pabucunu yalayan ertesi gün İngilizlere takla atan, daha ertesi gün de Amerika'ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik. Yalnız ve yalnız bir tek milletin önünde secdeye vardık. O da kendi cefakeş milletimizdir.

Meğer ne büyük günah işlemişiz! Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük.

Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık, han, apartıman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Bütün kavgamızda kendimiz için hiçbir şey istemedik. Yalnız ve yalnız, bu yurdun bütün yükünü omuzlarında taşıyan milyonlarca insanın derdine derman olacak yolları araştırmak istedik.

Bu ne affedilmez suçmuş meğer! Neredeyse, yoldan geçerken mide uşakları arkamızdan bağıracaklar: "Görüyor musun şu haini! İlle de namuslu kalmak istiyor ve ahengimizi bozuyor..." 
Çalmadan, çırpmadan, bize ekmeğimizi verenleri aç, bizi giydirenleri donsuz bırakmadan yaşamak istemek bu kadar güç, bu kadar mihnetli, hattâ bu kadar tehlikeli mi olmalı idi?

Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer! Bereket, zora katlanmasını bilen bu millet de namuslu.

Buket Özsanat
26 Mayıs 2016 Perşembe
2765 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?