
1967 yılında yayınlanan ve 1968 yılında Türk Dil Kurumu Roman ödülünü kazanan Devlet Ana, Kemal Tahir’in en önemli romanı olarak adlandırılıyor.
Adını kitabın ana karakterlerinden biri olan Kerim Çelebi’nin annesi Bacıbey’den (Devlet Hatun) alan roman, Osmanlıyı anlatan bir kitap olarak tanımlanmasına karşı aslında Osmanlı İmparatorluÄŸu kurulmadan önceki dönemi anlatıyor. Karacahisar topraklarında bulunan, Mavro ile kardeÅŸi Liya’nın yaÅŸadıkları Issızhan’a, Sen-Jan ÅŸövalyelerinden Notüs Gladyüs ve Türkopol Yüzbaşısı Uranha’nın gelmesiyle baÅŸlayıp Bitanya ucunda yaÅŸayan ErtuÄŸrul Bey’in ölümünün ardından Osman Bey’in baÅŸa geçmesi ile ÅŸekilleniyor.
O dönemde SöÄŸüt ve civarında yaÅŸayan Türk boylarının yaÅŸam biçimlerini, aile yapılarını, bakış açılarını, Bacıbey, Kerim Çelebi, Mavro, Kamagan DerviÅŸ, Kaplan ÇavuÅŸ ve kızı Aslıhan gibi renkli karakterle okuyucuya sunuyor Kemal Tahir.
Tarihsel doÄŸruluÄŸu tam olarak bilmesem de Kemal Tahir’in akıcı diliyle sıkılmadan okuduÄŸum bir kitap diyebilirim Devlet Ana için. İlk baÅŸlarda anlatım dili yabancı gelse de, ilerleyen sayfalarda çok çabuk adapte olunuyor ve dil sizi yormuyor. Genel olarak baktığımda iyi bir roman olarak nitelendirebilirim ancak bazı bölümlerde Osman Bey tarafının biraz fazla kayırıldığı hissine kapıldım. Roman boyunca geçen iki savaÅŸta da, savaÅŸmak istemeyen, barışı saÄŸlamaya çalışan ama hep dış mihraklarca (!) savaÅŸa çekilen bir Osman Bey portresi çizilmiÅŸ.
Bu savaÅŸların ilki, AliÅŸar Bey’in baÅŸarısızlıkla sonuçlanan, Osman Bey’in sevip almak istediÄŸi Åžeyh Edebali’nin kızı Balkız’ı kaçırma eyleminin ardından, Osman Bey’e pusu kurması sonucu baÅŸlarken, diÄŸeri Orhan Bey’in sevdiÄŸi kız olan Yarhisar Tekfuru Hırisantos’un kızı Lotüs’ün, Bilecik Tekfuru Rumanos’a verilmesinin ardından, Osman beye gelen pusu haberi sonucunda baÅŸlıyor.
Baba ve oÄŸul tarafından sevilen ancak biri baÅŸkası tarafından kaçırılmak istenen, diÄŸeri ise bir baÅŸkasına verilen iki kız. Ve hep karşı tarafın oyunları sonucunda baÅŸlanmak zorunda kalınan iki savaÅŸ. Açıkçası özellikle bu ve benzeri bölümler çok tutarlı gelmedi bana.
Bunların dışında keyifle okunabilecek bir roman Devlet Ana.
Kitaptan alıntılar
YiÄŸitlik nerde biter, kahpelik nerde baÅŸlar, bilinmez!" S:16
Durgunluktan usandım... Ortalık karışmalı!.. Karışmalı gümbür gümbür... -KeÅŸiÅŸ Benito derin bir keyifle damağını ÅŸaklattı-: Kim kime olmalı, gücü yeten yetene... Köylü denilen rezilleri katmalı çoluÄŸuyla çocuÄŸuyla hayvan sürülerine... Çalakılıç... AÄŸlamalılar, yalvarmalılar! DüÅŸeni ezmeli, çiÄŸnetmek atlara... Karıyı kocasından, çocuÄŸu anasından ayırıp satmalı ucuz pahalı... VurmuÅŸsun, yakıp yıkmışsın, ezip bitirmiÅŸsin, yanına kâr kalmalı... Dümdüz olmalı dünya! Halkasına yapışıp çekip yakıştırmak, kıyamet gününü... S:76
"Günler geçe yel çevrile / Üstüme taÅŸlar devrile / Ten çürüyüp toprak ola / Toza ey dost deyi deyi” Yunus Emre S:168
Bey kızıdır Malhatun, öfkesinden geberse kuma iÅŸinde surat bile asamaz. Ar eder, "Erkek açı" dedirtmez kendine, soyu lekelenir, Çünkü .. Beye varan karı, üstüne kuma geleceÄŸini göze alacak önceden... Bey evinin iÅŸlerini bir karı çevirebilemez tek başına... Her gün sürülerin sağımı... Sütlerden vurulacak peynir, yaÄŸ , yoÄŸurdun düzeni... İlkbaharda yayla göçü... Güzün, bey hakları gelir yığılır kapıya... Yaz kış yeme içme, konma göçme olur. Bunca hizmetçi, yanaÅŸma, horanta... Alan, veren yok, yoksul... Ünlü beylerin yıllık armaÄŸanlan... Halı kilim dokuyanlar... DüÄŸünler ayrı, toylar ayrı... Bir karı, peri kızı olsa, güç yetirebilemez, canı üzülür. BaÅŸkaca, gebeliÄŸi var bunun, hastalığı var. Hayır, tek karı, üstesinden gelemez bey evindeki kargaÅŸanın... Yalandan içini çekip suratını asmaya çalıştı. Senin aklın mı erer, Kerimcan! Karı milletinin alın yazısıdır bu... Erkekten yana yazmış bu yazıyı, kurban olduÄŸum Koca Tanrı, her nedense... Parmağını salladı. Erkekten yana yazmış, dedimse, beyler için... Hiç umutlanma, gözlerini oyarım. Beylere de yolu yordamıyladır. SoluÄŸu çıkmaz, beli tutmaz beylere göre deÄŸil, er gibi er beylere... Sırayı ÅŸaşırıp eÅŸitlikte rezillenmek yok... Biraz daldı, ciddileÅŸti. Üstüne kuma gelen karıya acıdın da, karı üstüne kuma giden körpe kıza acımadın mı? Erini her gece sarıp yatmayınca... S:225
Åžirin kız küçükten satın alınıp Müslüman edilmiÅŸti. Kitabın yazdığına göre, cariye kısmının efendisine karşı savunacak ırzı olmaz, aralarındaki birleÅŸme, nikâhsızsa bile günah sayılmazdı.S:352
Uzaklara bakarak, aÄŸzının acılığını dışarıya tükürdü. Burada gördüÄŸü her ÅŸey keder vericiydi. Ekini oraÄŸa yükselmiÅŸ tarlalar, yemiÅŸ yüklü aÄŸaçlar, akÅŸam güneÅŸinde kızıl pırıltılarla akan Karasu... Hele yıllardır kervan geçmez olmuÅŸ İstanbul-Tebriz yolu... Köprünün yarı yarıya göçmüÅŸ taÅŸ ayaklan... Dünyanın yüzünü karmakarışık çizen yollan, bunların üstünde sürünen, insan hayvan kalabalıklarını düÅŸündü. Yükleri her akÅŸam çözüp her sabah saran, neyi kime, kaça satacaklarını bilmeden aralıksız yürüyen bu insanların, alın yazısından ürktü. "İnsanlar ne yana gitseler, ölümlerine doÄŸru giderler," demiÅŸti bir gün Åžeyh Edebâli... Salt ölümün yeri, biçimi deÄŸiÅŸiyordu. s:600
VuruÅŸmayı hiç sevmiyordu ama, bunun sırasında kaçınılmaz olduÄŸuna da yavaÅŸ yavaÅŸ inanıyordu. "Kılıç taşıyarak yaÅŸamanın töresi, ya öleceksin, ya öldüreceksin! İyi ya, sonu neye varır bunun böylece? Gözlerini kırpıştırdı. DüÅŸmanların tükenmesine... Gene Dündar Alp'i hatırladı. Ya düÅŸman tükenir mi? Kendi soyundan bile türedikçe?.. Biraz düÅŸündü. Evet, düÅŸmanlık kalkmadıkça düÅŸman tükenmez!" s:601
Buket Özsanat