Esra Türkekul ile Cadıbostanı Cinayeti

Kitap Yorum
Esra Türkekul ile Cadıbostanı Cinayeti

İlk romanı Kapalıçarşı Cinayeti ile polisiye dünyasına adım atan Esra Türkekul’un ikinci kitabı Cadıbostanı Cinayeti.

18 yy ortalarına değin asker kaçaklarının, hırsızların saklanma yeri haline gelen, bostanlar, tarlalar ve ağaçlarla kaplı olan, bu nedenle de Cadıbostanı olarak anılan şimdinin Caddebostan’ında geçiyor ‘Cadıbostanı Cinayeti’.

Nisan ayı itibariyle raflarda yerini alan Cadıbostanı Cinayetinde, Esra Türkekul’un Kapalıçarşı Cinayetinde okuyucuyla tanıştırdığı Berna Tekdemir’in polisiye serüvenleri devam ediyor.

Berna, her gün onlarcasını gördüğünüz insanlardan biri.  Kendini işe yaramaz hisseden, her hangi bir amacı olmayan, kiloları yüzünden kompleksli, 14 yıllık eşinden boşandıktan sonra annesiyle birlikte yaşayan, hayatın içinde boğulan depresif bir karakter.

Turist rehberliğinin yanı sıra çevirmenlikte yapan ve evde yalnız kalmayı lüks olarak tanımlayan Berna’nın istediği yegane şey kendi evine çıkabilmek ve yaşamını yeniden kurabilmek.

Depresyondan çıkış sürecinde, umutsuzluğun içinde boğulmaya devam ederken, kendi mahallesinde işlenen bir cinayetle hayata tutunuyor Berna.

“Çalışma odama yeniden dönünce, her konuda çok çabuk pes ettiğim fikri beynimi işgal etti. Sanırım bu düşünceyi tetikleyen, senelerdir dokunmadığım mantar panoda asılı eski notlar, alıntıladığım sözlerdi. Yıllar içinde gözümün alıştığı işlevsiz bir dekor olmanın ötesine geçememişlerdi. Boşandığımdan beri daracık konfor alanımın içinde, risklerden kaçınmaya çalışarak yaşamıştım. Son zamanlardaysa içimde nereye akıtacağımı bilemediğim bir enerji vardı. Önüme serili milyonlarca seçenekten hangisinin peşinden gideceğime karar vermeye çalışıyordum. Sahilde ki ceset de işte o milyonlarca seçenek içinden ışıklar saçarak yükseliyor ve beni çağırıyordu. Bir yerden başlamam, odaklanmam ve devam etmem gerekiyordu. Oyun bile olsa... Cinayet oyunu...”

Kendi basit imkanlarıyla, olay yeri incelemesi ve sosyal medya profilleriyle gözlemlere dayalı çıkarımlar yapan Berna’nın, cinayeti çözme yolundaki tek avantajı çok sıradan bir insan olması. Bu sıradanlığı konuştuğu insanların onu meraklı, orta yaşlı bir kadın olarak görmesini sağlarken, mahalle dedikoduları, amcalarla, teyzelerle yapılan sohbetler cinayeti çözme yolunda ki yegâne aracı haline geliyor.
 

Polislerin çok fazla işin içinde olmadığı Cadıbostanı Cinayeti, yakın zamanda okuduğum Vassilis Danellis’in yazdığı Siyah Bira’yı anımsattı bana. Bir Yunan polisiyesi olan, Labirent Yayınlarından çıkan Siyah Bira’da da sokak müzisyeni olan ana karakter Andreas, kendini birdenbire bir cinayetin içinde buluyordu. İki kitabın da ortak noktası, Andreas ve Berna’nın cinayeti çözmedeki hırsı ve katili bulmayı hayatlarının amacı haline getirmeleri.


Özetlersem, çok çetrefilli olay örgüsü olmayan, yaşamın doğal akışında ilerleyen, içinde mahallenizdeki insanları görebileceğiniz 196 sayfalık bir polisiye roman Cadıbostanı Cinayeti.

Buket Özsanat
14 Mayıs 2016 Cumartesi
1812 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?