
Batı Cephesinde Yeni Bir Åžey Yok, Erich Maria Remarque’nin ilk ve sanırım en çok ses getiren romanı.
I. Dünya Savaşı’nı konu alan roman, 1916 yılında Katolik öÄŸretmen okulunun ikinci sınıfında okurken sınıf arkadaÅŸlarıyla birlikte askere alınan Remarque’nin yaÅŸanmışlıklarının bir nevi aynası.
OkuduÄŸum en iyi savaÅŸ kitabı diyebilirim Batı Cephesinde Yeni Bir Åžey Yok için. Öylesine bir kitap ki bu, savaşın tüm vahÅŸetini, tüm korkunçluÄŸunu en yalın ve en tarafsız haliyle gözler önüne seriyor. Bu romanda Alman, Fransız, Rus olgusu yok, bu romanda insan olgusu var, sadece insan. Hangi ırktan, hangi memleketten olduÄŸu önemli deÄŸil, kimin haklı kimin haksız olduÄŸu da. Tek önemli olan yitip giden, mahvolan hayatlar.
Kitaba giriÅŸ cümlesinde ne anlatmak istediÄŸini çok güzel özetlemiÅŸ aslında Remarque;
“Bu kitap ne ÅŸikayet ne de bir itiraftır. Sadece savaÅŸla yok edilmiÅŸ bir nesilden söz etmek istemektedir… O insanlar bombalardan ve mermilerden kurtulmuÅŸ olsalar da!”
19 yaşında okullarından alınıp, sizler “Demir Gençliksiniz” sözleriyle savaÅŸa gönderilen gencecik insanların hayata tutunma mücadelesini okurken, savaşı lanetlememek elde deÄŸil.
Savaşın kendilerini birer zalim, birer katil, birer ÅŸeytan haline getirdiÄŸini söyleyen romanın ana kahramanı 19 yaşındaki Paul Baeumer’ın kurduÄŸu cümle cephe psikolojisini tüm gerçekliÄŸiyle gözler önüne seriyor.
“Karşıdakilerin arasında babam bile olsaydı göÄŸsüne bir el bombası fırlatmakta bir an tereddüt etmezdim”
Kitabın en can alıcı sahnesi Paul’un bir mermi çukurunda karşı taraftan bir askeri öldürmek zorunda kalıp, çukurda o askerle geçirdiÄŸi zamanın anlatıldığı bölüm olsa gerek.
“ArkadaÅŸ, seni öldürmek istememiÅŸtim. Bu çukura bir daha atlarsan böyle bir ÅŸeyi yapmam; sen de doÄŸru durursan elbette! Ama sen bundan önce benim için bir fikir, bir bileÅŸimdin sadece. Beynimin içinde yaÅŸayan ve beni bu karara yönelten fikirdin! Ben bu fikri hançerledim. Åžimdi ise senin de tıpkı benim gibi bir insan olduÄŸunu görüyorum. El bombalarını, süngünü ve silahlarını düÅŸünmüÅŸtüm. Åžimdi ise karını, yüzünü ve ortak yanımızı görüyorum. Bağışla beni arkadaÅŸ! Bizler hep geç farkederiz. Sizlerin de tıpkı bizler gibi zavallı yaratıklar olduÄŸunuz, sizin analarınızın da tıpkı bizim analarımız gibi korku içinde titreÅŸtikleri, hepimizin ölüm karşısında aynı korkuyu duyduÄŸumuz, aynı biçimde öldüÄŸümüz ve aynı acıyı çektiÄŸimiz bizlere her zaman ve yine yine ne için söylenmez. Bağışla beni arkadaÅŸ! Sen benim düÅŸmanım olabilir misin hiç? Åžu silahla üniformaları fırlatıp attık mı, sen benim için Kat ve Albert’ten farksız bir kardeÅŸ olabilirdin. Arkadaşım, al benim yirmi yıllık ömrümü de kalk haydi! İstersen daha fazlasını da al! Bu ömrü bundan böyle ne yapacağım ben de bilmiyorum.”
Bu kitapta; hiç tanımadıkları insanlara kurÅŸun yaÄŸdırıp akabinde bunu sorgulayan, öldürdüÄŸü için piÅŸman ama aynı gece ya da ertesi gün yine aynı ÅŸeyi yapacağının bilincinde, ölmemek için öldürmek zorunda kalanların dramını okuyacaksınız.
Bu kitapta; doÄŸru düzgün savaÅŸ bilgisi, eÄŸitimi olmayan gencecik insanların göz göre göre ölüme gönderilmelerinin, ölmeyenlerin ise yaÅŸamları boyunca hayata tutunamayacak olmalarının, hayata yabancılaÅŸmalarının yürek burkan, iç parçalayan hikayesini okuyacaksınız.
“Günümüzün mevzi savaşı bilgi ve deneyim istiyor; araziyi tanımak gerekiyor, mermileri gürültüsünden ve kulaktaki etkilerinden tanımak gerekiyor. (..) Bu genç destek erlerinin ise hiçbir konuda hemen hemen hiçbir ÅŸey bildiÄŸi yok. Bir ÅŸarapnel ile bir mermiyi pak ayırt edemedikleri için ölü ölüveriyorlar. Arkalara düÅŸen kocaman ama zararsız uzak mesafe mermilerinin müthiÅŸ gürültüsüne korka korka kulak verip çevreye saçılan küçük ama öldürücü mermi parçalarının hafif ıslığını iÅŸitmedikleri için ikiye biçiliyorlar. Birbirlerinden uzaklaÅŸacakları yerde koyunlar gibi birbirlerine sokuluyorlar. (..) Yerlerinden fırlayıp koÅŸarken düÅŸüp ölüÅŸlerini görünce insanın boÄŸazına bir ÅŸeyler takılıyor. Böylesine budala oldukları için onları bir temiz patakladıktan sonra kucaklayıp, burada sizin iÅŸiniz yok, diye uzaklaÅŸtırmak gerek. Gri ceket ve pantolonları var, çizmeleri var, ama çoÄŸunun üniforması büyük geliyor, üstlerinden düÅŸecek gibi. Bu çocuk bedenlere göre hiçbir üniforma yok.”
Her paragrafında, her bölümünde Remarque’nin savaşı sorgulamasını okuyacaksınız.
“Biz vatanımızı savunmak için buradayız. Ama Fransızlar da kendi vatanlarını savunmak için burdalar. Peki kim haklı?”
Bir yakarışın romanı “Batı Cephesinde Yeni Bir Åžey Yok”. Remarque’nin, savaÅŸta mutlu son olmayacağını, savaşın anlamsızlığını haykırışının romanı.
“batı cephesinde kayda deÄŸer bir ÅŸey yok” diyebilenlere, ölüleri sayıp skor tabelası tutanlara, sıcacık koltuklarında oturup savaÅŸ naraları atanlara, gencecik insanları gözlerini kırpmadan ölüme gönderen otoritelere dur denmesi gerektiÄŸinin, insan kalabilmenin, insan olabilmenin, insanca yaÅŸayabilmenin romanı.
Kitap 1930 yılında sinemaya uyarlamış. YönetmenliÄŸini Lewis Milestone'un yaptığı film en iyi film ve en iyi yönetmen dallarında Oscar ödülü almış.Film mi kitap mı derseniz, elbetteki her zaman olduÄŸu gibi kitap derim ben.
Okuyun, daha geniÅŸ kitlelerin okumasını saÄŸlayın. Ardından filmini seyredin. Ama önce illa ki okuyun.