
Koku, Alman yazar Patrick Süskind’in ilk romanı. Orijinal adı "Das Parfum" olan 1985 tarihli roman 1987 yılında Tevfik Turan çevirisiyle Can Yayınları tarafından ülkemize kazandırıldı. Yazarını dünya çapında bir üne kavuÅŸturan, bir çok dile çevrilen ve uzun yıllar boyunca çok satanlar listesinde yer alan Koku, kendine özgün anlatımı ve muhteÅŸem kurgusuyla, hafızalardan silinmeyecek bir yapıda.
18. yüzyıl Fransa’sında geçen romanın ana karakteri Jean-Baptiste Grenouille, sıradışı bir doÄŸumla dünyaya gelen, kokulara karşı hayal dahi edilemeyecek derecede duyarlı, kokularla yaÅŸayan ancak kendi kokusu olmayan, tüm insani duygulardan, soyut kavramlardan uzak bir psikopat. Onun dünyasında, ahlak, adalet, vicdan, acıma gibi kavramlara yer yok. YaÅŸamının tüm merkezini kokular oluÅŸturuyor, kokularla ayrıştırıyor ve tanımlıyor nesneleri. Birinin geldiÄŸini görmeden anlayabiliyor, tehlikenin kokusunu alabiliyor, karanlık ortamlarda yolunu bulabiliyor. Tüm bunların dışında, güçlü, zeki ve sabırlı bir karakter Grenoille, amacına ulaÅŸmak için hiçbir zorluktan kaçınmıyor, hedeflerine varabilmek için hiç acele etmiyor. Hayattaki yegane amacı, en güzel kokuyu yaratıp, kokuların efendisi olmak, insanları kokularla kendisine baÄŸlamak.
"Terrier’ye öyle geliyordu ki, çocuk kendisini burun delikleriyle görüyor, ona keskin ve sınayan bakışlarla, insanın içini gözlerden daha iyi okuyabilen bakışlarla bakıyor, sanki burnuyla Terrier’nin açığa vurduÄŸu, hem de tutamayacağı, saklayamayacağı bir ÅŸeyleri yutuyordu... Kokusuz çocuk, utanmak bilmez bir açlıkla kokluyordu onu, evet buydu olan! Bütün benliÄŸini tüketmecesine kokluyordu!"
“koku soluÄŸun bir kardeÅŸiydi. Onunla birlikte insanların içine giriyordu, yaÅŸamak istiyorlarsa karşı duramıyorlardı. Hem de tam orta yerlerine giriyordu koku, doÄŸrudan kalplerine ve orada akla karayı ayırır gibi ayırıyordu ilgiyle aÅŸağılamayı, iÄŸrentiyle zevki, aÅŸkla nefreti. Kokulara egemen olan, insanın kalbine egemen olurdu.”
Patrick Süskind, daha ilk sayfada deÄŸiÅŸik bir ÅŸeyler okuyacağı hissini uyandıran, içine çeken bir anlatımla sarıp sarmalıyor okuyucuyu. Kitap boyunca ürkütücü, iÄŸrenç, etkileyici, ÅŸaşırtan, çarpıcı ve aynı zamanda düÅŸündüren bir dünyanın kapılarını açıyor. Kokuların dünyasından, maskelerle dolaÅŸan insanların, toplumların kokuÅŸmuÅŸluÄŸuna sesleniyor ve sizi müthiÅŸ, beklenmeyen, sindirmesi zor bir sonla baÅŸbaÅŸa bırakıyor.
“İnsan kokusu hep, etten kaynaklanan bir kokudur. O halde, günaha batmış bir kokudur.”
“Bugüne kadar hep, büzülüp uzaklaÅŸması gereken ÅŸeyin genel olarak dünya olduÄŸunu sanmıştı. Oysa dünya deÄŸildi, insanlardı.”
Yazarın böylesine baÅŸarılı ve özgün bir romanı nasıl yazabildiÄŸini, nasıl bir ruh haliyle, duyguyla, düÅŸünceyle kaleme aldığını sorgulamamak ve yazara hayran olmamak elde deÄŸil. Etkisinden uzun süre çıkılamayacak, koku duyunuzu harekete geçirecek, belki de çiçeklerin ruhunu çalan parfümlere bile farklı bir gözle bakmanızı saÄŸlayacak bir roman Koku.
Kitap Tom Tykwer yönetmenliÄŸinde 2006 yılında “Perfume: The Story of a Murderer” adıyla sinemaya uyarlanmış ve ülkemizde “Koku: Bir Katilin Hikayesi” adıyla gösterime girmiÅŸ. Ben Whishaw, Rachel Hurd‑Wood, Alan Rickman ve Dustin Hoffman’ın baÅŸrollerini paylaÅŸtığı film için ÅŸimdiye kadar izlediÄŸim en iyi kitap uyarlaması diyebilirim. Kitabın hakkını veren, yaÅŸatan, özenli bir çalışma olmuÅŸ. Kitabı okuduktan sonra mutlaka filmini seyredin ve Grenoille ile birlikte kokuların ürkütücü dünyasına yol alın.
Buket Özsanat