Albert Camus, Yabancı
“Bugün annem öldü. Belki de dün, bilmiyorum.”

Albert Camus ilk olarak 1942 yılında yayınlanan kitabına bu sözlerle baÅŸlıyor. Neredeyse okuyan herkesin alıntıladığı bir baÅŸlangıç cümlesi oluyor bu iki cümle. İlgi çekici, ÅŸaşırtıcı… Ve devam ediyor Camus;

“İhtiyarlar Yurdu’ndan bir telgraf aldım: ‘Anneniz öldü. Cenazesi yarın kaldırılacak. Saygılar.’ diyordu. Bundan pek bir ÅŸey anlaşılmıyor. Belki dün ölmüÅŸtür.”

Camus, sıradan, alelade, sürekli karşımıza çıkan bir olayı anlatırcasına, Meursault’un dilinden annesinin ölüm haberini ve ardından geliÅŸen olayları basit, umursamaz bir dille aktarıyor.

Sadece soyadını bildiÄŸimiz isimsiz kahramanımız Meursault, annesini ona bakacak parası olmadığı için İhtiyarlar yurduna yatıran ve mahalledeki insanlar tarafından ayıplanan bir karakter. Ona göre annesinin orada kalıyor olması çok doÄŸal, çünkü birbirlerine söyleyecek sözlerinin kalmadığını düÅŸünüyor ve ona göre annesinin nerede olduÄŸunun da, ölmüÅŸ olmasının da bir önemi yok… Aslında onun için hiçbir ÅŸeyin önemi yok...

Kitap boyunca Meursault’un umursamaz, soyutlanmış tavırlarına ÅŸahit oluyoruz. “deÄŸiÅŸen bir ÅŸey yok”, “ikisi de bir”, “alt tarafı”, “anlamı yok” söylemleri onun hayatının ayrılmaz bir parçası. Ona göre eylemlerin bir anlamı yok, konuÅŸması, birilerinin isteklerini kabul etmemesi için bir sebep yok.

Annesinin ölüm haberini almasının ardından patronundan iki gün izin isteyen Meursault’un düÅŸündüÄŸü tek ÅŸey, patronunun onu yas tutarken gördüÄŸünde annesinin ölümünün daha gerçekçi görünecek ve resmiyete kavuÅŸacak olması. İhtiyarlar Yurduna giderken yolda düÅŸündüÄŸü ise, iki gün iznin sonrasında iki günlük hafta sonu tatilinin gelmesi ve ona göre patronun ona soÄŸuk davranmasının nedeni dört günlük bir tatile giriyor olması. Ama bunu uzun boylu düÅŸünmesinin de anlamı yok, çünkü zaten o iki günlük tatil onun hakkı.

Meursault içinde bulunduÄŸu topluma göre, annesinin cenazesinde annesinin yüzünü görmek istemeyen, tabutunun başında kahve ve sigara içen, bir kez bile üzüntü belirtisi göstermeyen duygusuz bir karakter. Öyle ki, annesinin tabutu başında beklediÄŸi gecenin sabahında, o gün havanın ne kadar güzel olacağını fark edip, annesinin ölmemiÅŸ olması durumunda kırlara gidip gezip dolaÅŸmaktan ne kadar keyif alacağını düÅŸünecek, geri dönüÅŸ yolunda, yatıp on iki saat uyuyacağının hayaliyle mutlu olacak kadar sıra dışı… Ya da bir o kadar sıradan…

Annesini topraÄŸa verdiÄŸi günün sabahında denize giden, orada Marie ile karşılaÅŸan ve onunla eÄŸlenceli bir filme gidip ardından birlikte olan Meursault için bunlarda oldukça sıradan olaylar. Hatta Marie ile seyrettikleri filmin bile onun için ilgi çekici bir tarafı yok. Çünkü ne yaparsa ya da ne yaÅŸarsa yaÅŸasın deÄŸiÅŸen hiçbir ÅŸey yok!..

“Kendi kendime: ‘Neyse, bu pazar da geçti, annem gömüldü, iÅŸe yeniden baÅŸlayacağım, alt tarafı deÄŸiÅŸen hiçbir ÅŸey yok,’ diye düÅŸündüm.”

Aynı apartmanda kalan Raymond’un “Benimle arkadaÅŸ olmak istemez misiniz?" sorusuna, "Nasıl olsa olur,"  demesi, Raymond kavga ettiÄŸi kız arkadaşına mektup yazmasını istediÄŸinde  “onu memnun etmemek için bir sebep yoktu ortada.” diye düÅŸünerek mektubu yazması, Marie’nin beni seviyor musun sorularına her seferinde “Bu sorunun anlamı yok, ama galiba hayır” ÅŸeklinde cevap vermesi ya da Marie’nin evlilik teklifini hiç düÅŸünmeden “Vallaha, bence hepsi bir ama evlenelim istersen”  diyerek kabul etmesi bile Meursault’u diÄŸer roman kahramanlarından ayırmaya yetiyor.

Her ne kadar felsefi düÅŸüncesini çok detaylı bilmesem de; “Saçma” kavramıyla akıllarda yer eden Camus, Meursault ile ezber bozan, akıllara durgunluk verecek denli umursamaz bir karakter çizerek “saçma”lığı gözler önüne sermiÅŸ.

Meursault’un yabancılığı, toplumu dışlaması, sosyal yaÅŸamın içindeki akıl almaz varlığı, olaylara bakış açısı olaÄŸan dışı görünse de, daha sonra geliÅŸen olaylarda Camus karakterine, hiçbir nedeni olmaksızın bir cinayet iÅŸleterek kalıplaÅŸmış deÄŸerlerin ötesine yol almış. Cinayeti iÅŸlemeden önce arkadaÅŸlarının evine yürüyen ve tahta merdivenleri çıkmaya üÅŸendiÄŸi için; “Burada durmak, ya da yürümek, ikisi de aynı hesaba geliyordu.” diyerek kumsalda yürümeyi seçen, eline silahı aldığında "AteÅŸ etmeli mi, etmemeli mi, ama ikisi de bir," ÅŸeklinde düÅŸünen ve sonrasında iÅŸlediÄŸi cinayetle, aslında hiç tanımadığı ve öldürmeyi hiç tasarlamadığı, öldürmek için geçerli bir nedeni olmadığı bir adamı kumsalda öldüren ve sebebini havanın sıcak olmasına, güneÅŸin göz alan parlaklığına ve yakıcılığına baÄŸlayan Meursault’un yargılanması esnasında adalet sistemine de ince eleÅŸtiriler getirmiÅŸ.

“bu iÅŸin benim dışımda görülür gibi bir hali vardı. Her ÅŸey, ben karıştırılmaksızın olup bitiyordu. Kaderim, bana fikir sorulmadan tayin olunmaktaydı.”

Cinayetten çok, annesinin cenazesindeki tavırlarıyla ilgilenen savcı, o orda deÄŸilmiÅŸçesine, onu hiçe sayarak onun yerine konuÅŸan avukatı, Fransız milleti adına genel bir meydanda kafasının kesileceÄŸini söyleyen mahkeme baÅŸkanı ve Meursault’un anlam veremediÄŸi, anlamakta zorluk çektiÄŸi tüm diyaloglar…

“Ben dinliyor, bana zeki dendiÄŸini duyuyordum. Fakat sıradan bir insanın sahip olduÄŸu meziyetlerin, bir suçluya karşı ne ezici ithamlar haline gelebileceÄŸini iyi anlayamıyordum.”

Mahkemenin iÅŸleyiÅŸine anlam veremeyen ve yaptığı eylem yüzünden sadece can sıkıntısı yaÅŸayan Meursault, kendisine sorulan “piÅŸman mısın” tarzındaki sorulara ya da savcının piÅŸmanlık göstermediÄŸine iliÅŸkin ısrarla yaptığı suçlamalara da anlam veremiyor ve duygularını ÅŸu sözlerle dile getiriyor;

“İşlediÄŸim eylem yüzünden pek o kadar piÅŸmanlık duymuyordum. Fakat onun bu kadar ısrarı beni hayrete düÅŸürüyordu. Yaptığım herhangi bir ÅŸeyden dolayı hiçbir zaman gerçek piÅŸmanlık duyamamış olduÄŸumu ona samimi olarak, hatta dostça izaha çalışmak isterdim.”

İdam kararından sonra hücresine döndüÄŸünde ise, düÅŸündüklerini ÅŸu cümlelerle dile getiriyor;

 “Bütün iyi niyetime raÄŸmen, bu kesin ve acı gerçeÄŸi kabul edemiyordum. Çünkü ne de olsa, onu meydana getirmiÅŸ olan kararla o kararın tebliÄŸ edildiÄŸi dakikadan itibaren deÄŸiÅŸmez bir ÅŸekilde birbirini kovalayan olaylar arasında gülünç bir orantısızlık vardı. Kararın saat on yedide okunacak yerde saat yirmide okunmuÅŸ olması ve büsbütün baÅŸka bir mahiyette de olabilmesi olasılığı, herkes gibi çamaşır deÄŸiÅŸen kimseler tarafından verilmiÅŸ bulunması gerçeÄŸi, Fransız (ya da Alman, veya Çin) milleti gibi kuÅŸkulu ve belirsiz bir kavrama dayanmış bulunması keyfiyeti... Bunların tümü, bu kararın ciddiliÄŸinden pek çok kaybettiriyor gibi geliyordu bana.”

Hücrede geçen günler, aylar boyunca ne gecelerin ne de gündüzlerin, ne de geçen zamanın bir önemi yok onun için, onun için önemli olan tek ÅŸey dün ve bugün. Bu süreçte insanın her ÅŸeye alışacağını savunuyor Meursault ve bu düÅŸüncesini ÅŸu cümlelerle aktarıyor;

“beni kuru bir aÄŸacın gövdesine hapsetseler de başımın üstündeki gök parçasına bakmaktan baÅŸka yapacak iÅŸim olmasa, yavaÅŸ yavaÅŸ ona da alışacaktım. (..) annem de böyle düÅŸünürdü: "İnsan her ÅŸeye alışır," der, bunu sık sık tekrarlardı.”

Yabancı’da akıcı ve sade diliyle, en garip olayları bile sıradanlaÅŸtıran anlatımıyla okuyucuyu da bu sıradanlığın bir parçası haline getiriyor Camus. BaÅŸta davranışlarıyla ÅŸaşırtan Meursault’un tüm söylemleri, tüm hareketleri ilerleyen sayfalarda normalleÅŸiyor. Çok kısa bir kitap olmasına raÄŸmen, Camus’ün “saçma” kavramı, Meursault’un tavırları bir yana, İhtiyarlar Yurdu, Salamano ve köpeÄŸi, Raymond, sorgu yargıcı ve peder ile olan diyaloglar bile kitabı özel kılıyor. Her biri ayrı ayrı hikâyeler ÅŸeklinde ele alındığında yaÅŸamın farklı açılarına ayna tutuyor Camus.

Dipnot: Camus’nün Yabancı’sını arka arkaya iki kere okudum. İlk olarak Can Yayınların’dan Vedat Günyol çevirisiyle, ardından Varlık Yayınlarından Samih TiryakioÄŸlu çevirisiyle. Kitaba ait alıntıların tümü Varlık Yayınlarına ait. 

Buket Özsanat
17 Eylül 2017 Pazar
1335 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?