Bizden bir yazar, bizden bir hikaye...

Kitap Yorum
Bizden bir yazar, bizden bir hikaye...

Orhan Kemal'in Dünya Evi'ni Tekin Yayınevi'nin, İstanbul, 1999 tarihli 6.Baskısından okuduk. 251 sayfalık kısa ama dopdolu bir kitap. Dünya Evi, Baba Evi - Avare Yıllar ve Cemile'nin devamı niteliğinde. Bu nedenle okuyacak olanlar, bu kitapları da kitaplıklarına kazandırmalı.  

Cemile ve kocasının yirmidört lira doksanbeş kuruş’a hiç bir zaman sığdıramayacakları hayallerini yazarken, yaşamda ki dengesizlikleri, küçücük isteklerin bile imkansızlaştığı bir düzenin içinde ki adaletsizlikleri de gözler önüne sermiş Orhan Kemal. 

“..evimde, kocamın yanında doğurmak istiyorum. Demirleri sarı sarı, pırıl pırıl, bir karyolam olmalı. Mavi ipek yüzlü yorganım, bembeyaz, sakız gibi çarşaflarım... Güllü lohusa şerbeti kaynatmalı misafirlere. Ben karyolamda yatmalıyım, saçlarımı kırmızı kurdeleyle bağlamalıyım. Ah yarabbi bütün bunlar olmıyacak şeyler mi? Niçin hiçbir şeyimiz yok. Onların kanı bizden kırmızı mı?”

Dürüstlüğün değil hırsızlığın kazandığı bir dünya da(!), dünya evine giren bir çiftin yoksulluk içinde geçen günlerinin anlatıldığı kitap Orhan Kemal’in hayatından yoğun izler taşıyor. Bu kitapta sadece yokluğa mahkum olmuş, yaşamla boğuşan, sevgisini ayakta tutmaya çalışan bir adamın ve onun karısının hikayesinin değil, ekmek kavgası veren işçilerin hikayesini de okuyacaksınız. 


Bizden bir yazar, bizden bir hikaye... 

Orhan Kemal tüm kitaplarında toplumumuzu öylesine yalın ve içten anlatıyor ki, okurken görüyorsunuz, hissediyorsunuz, duyuyorsunuz, yaşıyorsunuz ve mutlaka kendinizden - çevrenizden izler buluyorsunuz. 


Genç adam zorla güldü. Mes’uttu mes’ut olmasına. Karısı gözlerinin içine bakıyor. Üstüne titriyordu. Çok daha mes’ut olmamaları için sebep yoktu. Tek sebep değilse bile, sebeplerden en büyüğü yirmidört lira doksanbeş kuruşun yetersizliği. Kıtı kıtına, santimi santimine yaşamak! Geceleri kırlarda, iri yıldızların altında, meçhul dertlerin göklere haykırdıkları yanık gazelleri arasıra dinlemek hoştu belki. Ama bıkılıyordu. Neden, nişanlıyken olduğu gibi, nehir kenarındaki çalgılı bahçelere, sinemalara gidemiyorlar, niçin daha iyi bir evde, çok daha insanca yaşayamıyorlardı?  'Kendinden yukardakini değil, aşağıdakini gör, haline şükret!' sözünü benimsiyemiyordu. 


“Şaban fabrikayı yaksa, kendi de... 'Baba dostu'nu hayalledi. Evet evet, kendi de, orayı, 'Hırsızlık teklif edilen koca dükkanı' yaksa! Sonra! Tevkif mi edilirler, hapse mi atılırlar? İpe mi çekilirlerdi? Ne çıkardı. Ne çıkardı sanki? Ot hibi, zararsız bir ot gibi ayaklar altında ezilmekten çok daha değerli olmaz mıydı?”

 

Buket Özsanat
13 Nisan 2016 Çarşamba
1700 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?