Doğan Kitap Klasikler serisi, Türk edebiyatının en önemli isimlerinin ön sözleriyle yayımlanmaya başlıyor. Her biri özgün dilinden iyi çevirmenler tarafından Türkçeye aktarılan serinin ilk beş kitabı olan Beyaz Diş -Hakan Günday, Suç ve Ceza – Zülfü Livaneli, Madam Bovary – Nedim Gürsel, Gurur ve Önyargı – Şebnem İşigüzel ve Ölü Canlar – İsmail Güzelsoy’un ön sözleriyle okurlarla buluşuyor.
Zülfü Livaneli’nin önsözünü kaleme aldığı ve Özlem Asiltürk’ün de çevirisini üstlendiği “Suç ve Ceza”, yalnız Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının da en önemli eserlerinden biri. Dostoyevski, kendisini dünya çapında bir yazar haline getiren kitabında, yoksul hukuk öğrencisi Raskolnikov’un işlediği cinayet üzerinden, suç, ahlak, özgürlük, din, vicdan kavramlarını tartışıyor.
“Suç ve Ceza yazılmasaydı bir yanımız eksik kalırdı.” Zülfü Livaneli
Bir taşra kasabasındaki sıradan hayatına sığamayan Emma’nın küçük hesaplarını ve tutku dolu hikayesini konu alan Gustave Flaubert’in dünyaca ünlü eseri “Madam Bovary”, Nedim Gürsel’in ön sözü ve Bahadırhan Bozkurt’un çevirisiyle raflarda.
“Emma Bovary, yaşadıklarından çok daha renkli bir hayatı özleyen tüm duyarlı kadınların simgesidir.”Nedim Gürsel
Jane Austen’ın ölümsüz eseri, evlenmekten başka çaresi olmayan genç kadınların aşkı bulma öyküsü… “Gurur ve Önyargı”, Klasikler serisinin bir diğer kitabı olarak Şebnem İşigüzel’in önsüzü ve İrem Yüce Almaç’ın çevirisiyle yayımlanıyor.
“Gurur ve Önyargı’yı ilk kez okuyacak olanların yerinde olmayı çok isterdim.” Şebnem İşigüzel
Hakan Günday’ın önsözü ve Nil Tuna’nın çevirisiyle yayımlanan Jack London klasiği “Beyaz Diş” ise vahşi doğanın ortasında, ehlileşmek ile kurt içgüdülerinin peşinden gitmek arasında kalan Beyaz Diş’i anlatıyor…
Yalnız bir kurt, öfkeyi, acıyı, iradeyi, mücadeleyi, bağlanmayı ve sevgiyi öğrenirken, macerası insanın varoluş mücadelesine ışık tutuyor.
“Hayat, ölüme meydan okumadır ve gücünü buradan alır.” Hakan Günday
Ölüp gitmiş bir serf neye mi yarar? Çiçikov’a göre çok şeye! Uyanık Çiçikov, ölü serfleri alıp sattıkça her şeyin alınıp satılabildiği yeni düzenin resmi biraz daha net çıkıyor ortaya. Ölü serflere can katan Çiçikov okuru hüznün ve kahkahanın birleştiği yerde öylece bırakıveriyor. Doğan Kitap Klasikler serisinden Gogol’un ölümsüz eseri “Ölü Canlar” İsmail Güzelsoy’un önsözü ve Günay Çetao Kızılırmak’ın okuyucularıyla buluşuyor.
“Biz seçmeniz, müşteriyiz, son kullanıcıyız, hedef kitleyiz... Ölü canlar biziz aslında.” İsmail Güzelsoy
Yazarlar Hakkında:
Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, 30 Ekim 1821’de altı çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya geldi. 1838’de Reval’deki Mühendislik Akademisi’ne girdi. 1843’te akademiyi bitirip Savaş Bakanlığı’ndaki Mühendislik Dairesi’ne atandı. Akademi yıllarında Alman ve Fransız edebiyatlarıyla tanıştı; 1830’dan sonra sayıları hızla artan dergi ve gazetelerde yazarak geçim sıkıntısını gidermenin yollarını aradı. Kendini edebiyata adamak için resmi görevinden istifa etti. Artık tek geçim kaynağı edebiyattı. 1846’da yayımlanan ilk romanı İnsancıklar’ın edebiyat eleştirmenlerince keşfi, Rus edebiyat tarihine damgasını vurmuş bir olaydır. 1849’da devrimci bir harekete üye olduğu için tutuklandı. Tam sekiz ay tutuklu kaldı. Aralarında Dostoyevski’nin de bulunduğu yirmi bir kişinin idam kararı Çar tarafından affedildi, Dostoyevski’nin cezası sekiz yıl hapse çevrildi. Sibirya yıllarının, Dostoyevski edebiyatı üzerinde büyük etkisi oldu. Yurtdışında geçirdiği dört yılın sonunda Rusya’ya döndüğünde onu dünyanın en büyük yazarlarından biri yapacak romanları bir biri ardına yazmaya başladı: Suç ve Ceza (1866), Budala (1869), Ecinniler (1872), Delikanlı (1875) ve Karamazov Kardeşler (1880). Kumar borçları, alacaklılar, borçlarını ödemek için kaleme aldığı romanlar ve sara hastalığıyla geçen hayatı 25 Ocak 1881’de sona erdi. 31 Ocak 1881’de Dostoyevski’nin cenazesini 30.000 kişi izliyordu. Bir yazarın ölümü bütün Petersburg’u sokağa dökmüştü.
Gustave Flaubert, 12 Aralık 1821’de, Fransa’nın Rouen kentinde doğdu. Babası hekimdi. Annesi de bir hekimin kızıydı. Babasının mesleği nedeniyle hastalıklara ve ameliyathanelere alışkın olan Flaubert, yazmaya lise yıllarında başladı. Taşra burjuvazisine olan nefreti de o yıllarda yavaş yavaş şekillendi. 1841’de Paris’te Hukuk Fakültesi’ne girdi. 22 yaşındayken, epilepsinin bir türü olarak değerlendirilen rahatsızlığı nedeniyle eğitimini yarıda bıraktı ve bütünüyle edebiyata yöneldi. Sevgilileri oldu, ama hiç evlenmedi. Babasını ve kız kardeşini kaybettikten sonra annesiyle beraber Croisset’ye çekildi ve 8 Mayıs 1880’de inme sonucu aniden ölene kadar bütün ömrünü burada geçirdi. Yaşamını edebiyata ve yazmaya adamış olsa da, Gustave Flaubert’in çağdaşlarına göre daha az romanı vardır. Detaylara olan bağlılığıyla çağının tanığı olan yazarın, realizm akımının öncüsü kabul edilen, taşra hayatını gerçeğe en yakın şekliyle konu ettiği başyapıtı Madam Bovary, Revue dergisinde 1856’da tefrika edilişinden bugüne klasikleşmiştir. Bazı eleştirmenlere göre, bir tür olarak “roman” Flaubert’den önce ve sonra olarak ikiye ayrılır. Yazarın başlıca eserleri arasında Duygusal Eğitim (1845), Salambo (1862), Bir Delikanlının Hikâyesi (1870), Ermiş Antonius ve Şeytan (1874) ve ölümünden sonra yayımlanan Bouvard ile Pécuchet (1881) sayılabilir. Flaubert; Guy de Maupassant, Alphonse Daudet, George Sand, Émile Zola, Jean-Paul Sartre ve Roland Barthes’ın da aralarında olduğu pek çok yazar ve düşünürü etkilemiştir.
Jane Austen, 16 Aralık 1775’te, Steventon, Hampshire’da doğdu. Bir köy papazının yedinci çocuğuydu. 1783-85 yılları arasında ablası ve sırdaşı Cassandra ile Oxford’da öğrenim gördü. 1787’de ilk romanını yazmaya başladı. 1795’te Akıl ve Tutku’yu yazdı.
1797’de kendisini ölümünden sonra dünya çapında üne kavuşturacak Gurur ve Önyargı’yı tamamladı ama roman yayıncılar tarafından reddedildi. Akıl ve Tutku “Bir Kadın” imzasıyla 1811’de, Gurur ve Önyargı 1813’te, Mansfield Park ise 1814’te yayımlanabildi. 18 Temmuz 1817 tarihinde o zamanlar tanısı konulamayan bir hastalıktan dolayı hayata gözlerini kapadı. Asıl şöhretine öldükten sonra kavuştu. İkna ve Northanger Manastırı adlı romanları ölümünden sonra yayımlandı. 19. yüzyıldan bu yana okurların, son dönemde de televizyon ve sinema dünyasının gözdesi. Eserleri neredeyse tüm dünya dillerine çevrildi. Daha az bilinen kısa romanları Lady Susan, Love and Friendship (Aşk ve Dostluk); daha gençken yazdığı hikâyeler ve bitmemiş iki romanı The Watsons ve Sanditon son senelerde gün ışığına çıkarıldı. Jane Austen hiç evlenmedi, 42 yıllık hayatını, eviçi hayata, kadınlara, evliliğe dair olağanüstü keskin gözlemleriyle yazdığı romanlarına adadı. Austen, geleneksel ekonomik evliliğin alternatifi olarak, akıl ve sağduyuyla inşa edilen modern evliliği yazdı.
Jack London, 12 Ocak 1876’da San Francisco’da dünyaya geldi. Asıl adı John Griffith Chaney olan yazar üvey babasının soyadını alarak Jack London oldu. Düşük gelirli bir ailede büyüyen Jack London eve katkıda bulunmak için daha on yaşındayken çalışmaya başladı; evlere gazete dağıttı, konserve fabrikalarında, hintkeneviri değirmenlerinde çalıştı. Okulu bırakarak bir dönem istiridye avcılığına soyundu. 19 yaşındayken, okula geri dönmek için dört yıllık ortaöğrenimini bir yılda tamamlayıp Berkeley’deki California Üni-ver-sitesi’ne girdi. Ama ekonomik sorunlar nedeniyle okulu bitiremedi. 1890’ların başında aktif bir sosyalist olan London daha yirmi yaşına gelmeden San Francisco Examiner gibi gazetelere “Sosyalizm Nedir?” gibi başlıkları olan makaleler yazıyor, Oakland Times gazetesine mektuplar yazarak okurlara Marx’ın Kapital’ini okumalarını salık veriyordu. 1896 yılında resmen Sosyalist İşçi Partisi’ne katıldı. Altına Hücum Dönemi’nde, 1897’de Klondike bölgesinde altın arayanlara katıldı. Bir yıl sonra altını bulamadan geri döndü. Şansını yazarlıkta denemeye karar verdi. İlk kitabı Kurt Kanı (1900) büyük ilgi gördü. Sonraki yıllarda peş peşe birçok kitap yazdı. Oldukça zorlu bir hayat geçiren Jack London yine de yazarak geçimini sağlamayı başarmış ender yazarlardan biridir. Kitapları en çok yabancı dile çevrilen Amerikalı yazarlardandır. Sosyalist görüşleriyle vahşi hayata duyduğu ilgiyi kitaplarında birleştiren London 22 Kasım 1916’da hayata veda ettiğinde 17 yılda 50 kitap yazmıştı…En bilinen eserleri arasında Vahşetin Çağrısı, Beyaz Diş, Deniz Kurdu, Yıldız Gezgini, Demir Ökçe ve Martin Eden sayılabilir.
Nikolay Vasilyeviç Gogol, 1 Nisan 1809’da, orta halli toprak sahibi bir ailenin çocuğu olarak Ukrayna’da Soroçinski köyünde dünyaya geldi. Çocukluğu köy hayatının ve yoğun Kazak kültürünün etkisinde geçti. 1828’de Petersburg’a gitti, orada aradığını bulamayınca Al-manya’ya geçti. Parası bitince tekrar Petersburg’a döndü ve bir süre devlet memurluğu yaptı.Gençlik yıllarında şiir ve edebiyatla ilgilenmeye başlayan Gogol, 1831’de Puşkin’le tanıştı ve bu hayatının dönüm noktası oldu. Bir yıl sonra Dikanka Yakınlarında Bir Çiftlikte Akşam Toplantıları adlı kitabı yayımlandı. Bu öyküler Rus edebiyat dünyasında bir anda parlamasına yol açtı. Mirgorod, Arabeskler, Bir Delinin Hatıra Defteri adlı eserleri yayımlandı. 1839’da en başarılı yapıtlarından olan Müfettiş sahnelendi. Çarlık Rusyası’ndaki hükümet yetkililerini hicveden bu oyundan sonra aldığı tepkiler yüzünden İtalya’ya gitmek zorunda kaldı.Bu dönemde iki önemli eseri Ölü Canlar’ın ilk cildi ile Palto yayımlandı. Puşkin’in ölümünden sonra derin bir bunalıma giren Gogol, dine yöneldi ve Kutsal Toprakları ziyaret etti. Ölümünden on gün önce geçirdiği bir bunalım sonucu Ölü Canlar’ın ikinci cildini yok etti. Romanın ikinci cildi sonradan yazarın evinde bulunan el yazmalarının derlenmesiyle oluşturuldu. Gogol 4 Mart 1852’de öldü. Dostoyevski’nin “Hepimiz Gogol’ün Palto’sundan çıktık” sözünün de ifade ettiği gibi, kendisinden sonra gelecek pek çok yazara ilham kaynağı oldu.