Sabahattin Ali'nin ilk romanı: Kuyucaklı Yusuf

Kitap Yorum
Sabahattin Ali'nin ilk romanı: Kuyucaklı Yusuf

Kitap halinde ilk baskısı 1937’de Yeni Kitapçı Yayınevi tarafından yapılan Kuyucaklı Yusuf, Sabahattin Ali’nin ilk romanı.

Üç cilt olarak planlanan eser, Sabahattin Ali’nin erken ölümü ile tek ciltte kalmış. Cevdet Kudret Solok, Sabahattin Ali ile yaptığı bir söyleşiye dayanarak eğer yazılsaydı ikinci cildin Çineli Kübra, üçüncü cildin de dağdan şehre inen Yusuf'un dünyasını konu alacağını belirtiyor.

Aydın’ın Nazilli İlçesi, Kuyucaklı köyünde 1903 yılında işlenen bir cinayet ile başlayan Yusuf’un hikayesi, kendisini evlat edinen Kaymakam Salahattin Bey’in tayinin çıktığı Edremit’te devam ediyor.

Yusuf’un Edremit’te ki yaşamını aktarırken, iyi ve kötü arasındaki savaşın sınıf ilişkileriyle çerçevelendiği bir toplumu resmediyor Sabahattin Ali. Yozlaşmış ve yapay bir hayatın kapılarını açıyor.

Kitabın ana karakteri Yusuf çocuk yaştayken bile, parmağını kesen doktora; “bir parmaktan ne çıkar” diyecek kadar sakin ve soğukkanlı. Güçsüz görünmek istemeyen, hislerini göstermekten çekinen bir yanı var. Aynı zamanda herkese ve herşeye karşı tepkisiz.

Sürekli bir özlem içinde Yusuf, Kuyucak’ta ki hayatını, orada ki insanları özlüyor. Edremit’i sevemiyor ve bir türlü alışamıyor orada ki yaşantısına. İnsanların yaptıklarına anlam veremiyor.

“Hakikaten, ne yaparsa yapsın, kimlerle arkadaş olursa olsun, alışamıyordu bu şehirlilere vesselam... Kendisini mütemadiyen yabancı ve ayrı buluyordu. Onların işlerine akıl erdiremiyordu. Mesela, en sevdiği arkadaşları bile onu bazen şaka olsun diye aldatırlar, hiç lüzumu yokken yalan söylerlerdi. Yusuf evvela içerleyecek oldu; fakat bunun herkes tarafından yapıldığını ve çok tabii bir şey olduğunu görünce kızmaktan vazgeçti, fakat hayreti hâlâ geçmemişti: Niçin durup dururken yalan söylemek ihtiyacını duyuyorlardı?”

Çok yalnız hissediyor kendini Edremit’te, yalnız ve işe yaramaz. Bir şeyler hissedebildiği, tepkisiz kalamadığı tek kişi var hayatında; Kaymakam Salahattin Bey’in kızı Muazzez. Muazzez de kayıtsız değil Yusuf’a, ikisinin de hayattan istediği yegane şey “beraber olmak”.

Sadece Muazzez ile Yusuf’un hikayesi değil elbette anlatılanlar. Kuyucaklı Yusuf, her ne kadar bir aşk romanı olarak nitelendirilse de bunun çok ötesinde.  Sabahattin Ali, Kaymakam Salahattin bey ile Şahika’nın evliliğini anlatırken, o dönemde evliliğe bakış açısını, aile yapısını ve kadınların evlilikteki konumlarını da aktarıyor okuyucuya.

“Bizim küçük Anadolu şehirlerimizde bu müzmin evlenme hastalığı daima hüküm sürmektedir. En kuvvetliler bile bir iki sene dayanabildikten sonra bu amansız mikroptan yakalarını kurtaramazlar ve kör gibi, Önlerine ilk çıkanla evleniverirler. Tabii bu evlenmede herhangi bir müşterek hayattan ziyade, erkek için evde bir kadın bulunması; kız için de "münasipçe bir kısmet" varken kaçırılmaması düşünülmüştür.”

15 yaşında evlendirilip, 16 yaşında anne olan, ailesinden, çevresinden ne gördüyse onu doğru bilen Şahika ile toplumda ki eğitimsizliğin insanları ne hale getirdiğini gözler önüne seriyor.

Fabrikatör Hilmi Bey’i, Şakir’i, Hacı Ethem’i anlatırken, paranın ve gücün herşeyi yaptırabildiği, her türlü kirli işin aklanabildiği, kaymakamın kaymakamlığının bile bir işe yaramadığı, kanunların hiçe sayıldığı bir düzeni, Kübra ve annesi ile çaresizliği, Ali ile saflığı ve iyiliği resmediyor.

Kuyucaklı Yusuf’u okuduğunuzda, sadece Yusuf ile Muazzez’i anlatan bir aşk romanı değil, her türlü duyguyu ve tüm karşıtlıkları içinde barındıran bir toplum romanı okumuş olacaksınız.

Sabahattin Ali’nin tüm eserlerini okuyun, okutun…

Buket Özsanat
24 Mayıs 2016 Salı
2310 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?