Ser Verip Sır Vermeyen Yiğit İbrahim Kaypakkaya

Kitap Yorum
Ser Verip Sır Vermeyen Yiğit İbrahim Kaypakkaya

"işte İbo’nun ayağını bastığı toprak: dağ ve zindan...

İşte direncin karşısında zalimin çaresiz kalışı...

ve işkenceye karsı direnişiyle efsaneleşen bir hayat..."

Yasakların ülkesinde, yaşamının 15 yılını yasak altında geçirmiş bir kitap Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit. Kitabın basılmasından sonra çıkan yasaklamalar, toplatmalar dışında, kitabın yazılış aşamasında da sorunlarla karşılaşmış Nihat Behram.

“Zindanda katledilmiş bir insan vardı ve katliamcılar, gerek bu cinayetlerini gerekse katlettikleri insanın düşünceleri ve dehşetli direnişini, kanlı karanlık bir perde altında tutmak istiyorlardı. İbo’yla aynı davadan tutuklu olan gençlerin, zor koşullarda sıkıyönetim mahkemelerinde verdiği, o da son derece sınırlı ve basına yansımayan açıklamaları dışında herhangi bir ipucu yoktu. Bu arkadaşlarla aynı dönem de aynı cezaevi ve koğuşlarda olmam nedeniyle, onların süzülüp geldikleri öyküleri ve duygularıyla iç içeydim.

O günlerde kendi kendim e verdiğim söz doğrultusunda, ‘1974 Genel Af’ı sonrasında, cezaevinden çıkar çıkmaz, bu katliamın üstüne gitme, o dehşetli direnişi, halkın mirası olarak halka iletme çalışmalarına başladım. İbo’nun mücadele verdiği, her biri Anadolu’nun bir ucu, dağ köylerini gezmek, mekânları tanımak, belgeleri toplam ak, tanıkları arayıp bulmak; her biri ülkenin bir yanına dağılmış arkadaşlarla tekrar tekrar buluşup görüşmek bir süreci ve zorlu bir çabayı gerektiriyordu. Cinayet sonunda hazırlanan bir “intihar tutanağı” ile karartılmak istenen işkenceyle öldürme olayıyla İbo’nun mücadelesi ve direniş günlerine ilişkin gerçeklerin gün ışığına çıkmasını istemeyen zorbaların tehditleri ayrı bir sorundu. ‘Dil koparmaktan, kör etmekten’ başlayıp, öldürmeye dek varan bu tehditleri göğüslemek gerekiyordu. Öyle ki, kitabı iki türlü yazmaktaydım. Birisi, eğer yazma ve hazırlık sürecinde baskın yer, yakalanır, ele geçerse diye, şaşırtma yöntemiyle magazin türünde; diğeri, her bir sayfasını değişik yerlerde yazıp sakladığım gerçek şekliyle.”

Nihat Behram belgesel-anlatı türünde ki bu yapıtıyla, İbrahim Kaypakkaya’nın doğumu, çocukluğu, ilk gençlik yılları, örgütlenme faaliyetleri ve resmi makamlarca intihar olarak açıklanan ölümüne uzanan yolculuğunu tanıklardan, ifadelerden yola çıkarak aktarmış okuyucuya. 1949 yılında Çorum'un Sungurlu ilçesinin Karakaya Köyü’nde başlayan bir hayatın, 1973 Mayıs’ında henüz yaşamının baharındayken katledilişinin hikayesini belgelerle destekleyerek anlatmış. Yapılan tüm işkencelere, baskılara rağmen boyun eğmeyen, direnişin simgesi halini alan İbrahim Kaypakkaya’nın kısacık ama dopdolu hayatına ışık tutmuş.

1973’ün Ocak ayında Ali Haydar Yıldız ve arkadaşları ile Mirik köyünde kuşatılır İbrahim Kaypakkaya. Ali Haydar Yıldız bu kuşatmada öldürülürken, Kaypakkaya yaralı olarak kurtulmasına rağmen ihbar üzerine yakalanır.  Günlerce, aylarca işkence gören ancak inandığı değerler dışında hiçbir şey söylemeyen İbrahim Kaypakkaya 16 Mayıs 1973’te sorguya götürülmek üzere hücresinden alınır ve 18 Mayıs 1973’te intihar ettiği bildirilir. Oysa ki birkaç gün önce babasına gönderdiği mektupta, savunmasını hazırlayabilmek için dava dosyalarına ilişkin bilgi ve belgeler istemiş, iyi olduğunu bildirmiştir ailesine. Babası 20 Mayıs’ta yanında oğlunun istediği belgelerle, oğlunu görebilmenin heyecanıyla gittiği Diyarbakır’da onun parçalanmış, delik deşik edilmiş cesediyle karşılaşır. Baskının, korkunun hüküm sürdüğü, söylenen ve yazılan hiçbir şeyin dikkate alınmadığı bir dönemde oğlunu sessizce gömmekten başka bir şey gelmez elinden.

“...Ve Nisan, Mayıs’a devrilirken toprak yeşillenmeye, kar dağlara çekilmeye, su kabarmaya, hava ılınmaya başlarken aklına İbo düşer Ali Kaypakkaya’nın. Oğlunun başucuna gelir. Çöker, anısını tazeler. Kulağında son mektubunun son sözleri çınlar İbo’nun:

Selam eder ellerinden öperim.
Ebemin, anamın ellerinden, çocukların gözlerinden öperim.
Beni merak etmeyin. İyiyim ve şimdilik herhangi bir ihtiyacım yok. Hoşçakalın.

Oğlunuz İbrahim...

Her yanını otlar tutmuştur, İbo’nun bağrı üstündeki toprağın. Baharda kabarıp kabarıp iner toprak. Bakanlar İbo’yu nefes alıyor sanır.”

Nihat Behram’ın içten anlatımıyla bir solukta okunacak ancak bir solukta hazmedilemeyecek bir kitap Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit. Kitaplar okunup bitiyor ama yaşattığı acılar, hissettirdiği duygular bitmiyor, beyinlere, yüreklere kazınıyor, unutulmuyor.

“Bazen okudukça anlam kazanıyor hayat, bazen de okudukça anlamsızlaşıyor”

NİHAT BEHRAM

1946, Kars doğumlu. İlk ve ortaöğrenim ini Anadolu’nun çeşitli kentlerinde tamamladıktan sonra yüksek gazetecilik öğrenimi gördü. Şimdiye kadar on altısı şiir olmak üzere toplam yirmi beş kitabı yayınlandı ve yapıtlarının bazıları çeşitli dillere çevrildi. 1969’dan sonraki yıllarda Halkın Dostları, Militan ve Güney dergilerini çıkaranlar arasında yer aldı. Yazdıklarından ötürü 12 Mart döneminde iki yıl tutuklu kaldı. 1970’li yıllarda bir süre gazetecilik yaptı. 12 Eylül dönem inde Bakanlar Kurulu kararıyla TC vatandaşlığından çıkarıldı. Uzun yıllar yurtdışında yaşamak zorunda kaldı. On yedi yıllık siyasal sürgünlüğünden sonra 1996’da yurda dönebildi. Kitapları yurda dönüşünden sonra “Toplu Yapıtları” olarak yayımlandı. “Tanımlar” kitabıyla 2009 Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü aldı.

Nihat Behram’ın Toplu Yapıtlarında yer alan kitapları şunlardır:

Darağacında Üç Fidan (1976)
Ser Verip Sır Vermeyen Bir Yiğit (1976)
Göğsü Kınalı Serçe (1976)
Gurbet (1988)
Kız Ali (1991)
Yılmaz Güney’le Yasaklı Yıllarımız (1994)
Özlemin Dili Olsa (1999)
Başkaldırı Şiirleri (2001)
Miras (2004)
Hayatın Şarkısı
Acının ve Umudun Rengi
Yalın Yürek Bayram Gümüş (2007)
Tanımlar (2008)
Çıkmak İçin Bu Karanlıktan (2009)  

Buket Özsanat
30 Mayıs 2016 Pazartesi
2004 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?