Vahşetin Çağrısı, Demir Ökçe, Beyaz Diş başta olmak üzere elliden fazla kitaba imza atan Jack London'ın 1909 yılında yazdığı ‘Martin Eden’ otobiyografik özellikler taşır.
Jack London’ın kendi hayatından kesitlerin yer aldığı romanda, bir gemi işçisi olarak hayatını idame ettiren Martin Eden, üst sınıftan(!) bir ailenin kızına aşık olur. Ruth’a ve ailesine kendini beğendirmek, onlara layık olabilmek adına geceler boyu okur, kütüphanelerde dolaşır. Bilgi birikimi arttıkça küçük öyküler yazmaya başlar. Zamanla yazmak onun için bir tutkuya dönüşür adeta. Bu durum öyle bir hale gelir ki, dört saatlik uykuyu bile zaman kaybı olarak görmeye başlar Martin. Yazar olup zengin olma hayalleri kurar. Yazdıklarını ne Ruth’a ne de dergi editörlerine beğendiremez ancak yine de yılmaz mücadelesinden, yazarlık tutkusundan vazgeçmez…
Martin Eden’i tanımlarken şöyle der Jack London;
“Martin Eden için neden biraz üzülmeyeyim? Martin Eden bendim. Martin Eden bir bireyci idi, bense bir Sosyalist. İşte bu nedenden ben yaşamaya devam ediyorum ve işte bu nedenden Martin Eden öldü. Bu kitap bireyciliğe bir saldırıdır. Martin Eden, başkalarının ihtiyaçlarının farkına varmayan aşırı bir bireycidir. Hayalleri kaybolduğunda, uğrunda yaşayacağı hiçbir şey kalmaz.”
Boşluğun ve hiçliğin hikayesi...
İdealleri uğruna her türlü zorluğu göze alan, en kötü şartlara direnen, açlıkla mücadele ettiği zamanlarda bile vazgeçmeyen, kendine inanan bir adamın, her şeyi kazanmışken boşluğa düşüşünün, hiçliğin ortasında kalışının hikayesi Martin Eden.
İnsan ne için yaşar, kazanmak ya da kaybetmek nedir hayatın içinde, beğeniler neye göre oluşur, adalet, para, güç nedir vb bir sürü olayı sorgular Jack London Martin Eden’le. İçsel ve dışsal duyguların yanı sıra, sınıflar arası değer farklılıkları, sosyal adaletsizlikler ile dönemin editörlerini ve yayıncılarını da eleştirir.
Bilgi birikiminin artmasıyla sorgulayan, sorguladıkça yalnızlaşan, yalnızlaştıkça kazanan, kazandıkça kalabalıklaşan, kalabalıklaştıkça bitişe sürüklenen bu adamın hikayesini okurken yaşamın dipsiz bucaksız çukurlarında dolaşmamak, anlam arayışlarında kaybolmamak mümkün değil.
Bir solukta okunan, su gibi akan, sonlara doğru yaklaştıkça hiç bitmesin denilen, güçlü vurguları, eşsiz anlatım tarzıyla okuyanı esir alan, izler bırakacak, akıllardan silinmeyecek, derinden etkileyecek ve her kütüphanede bulunması gereken bir eser Martin Eden.
Kitaptan alıntılar için tıklayınız.
Buket Özsanat