Marquez'in kaleminden büyülü bir sevda öyküsü: Kolera Günlerinde Aşk

Ayın Kitabı
Marquez'in kaleminden büyülü bir sevda öyküsü: Kolera Günlerinde Aşk

"Kaçınılmaz bir şeydi: Acıbadem kokusu ona mutsuz aşkların yazgısını anımsatırdı hep. Doktor Juvenal Urbino, yıllardır kendisi için önemini yitirmiş bir olayla ilgilenmek üzere koşup geldiği, hâlâ alaca ışığa gömülü odaya girdiği an ayrımına vardı bunun. Antilli göçmen, harp malulü, çocuk fotoğrafçısı, satrançta en yufka yürekli rakibi, bir altın siyanürüyle belleğin işkencelerinden kurtarmıştı kendini."

Jeremiah de Saint-Amour’un intiharıyla başlayan “Kolera Günlerinde Aşk” (1985),  elli üç yıl, yedi ay, on bir gün süren uzun bir bekleyişe ve hiç dinmeyen, tükenmeyen bir sevda öyküsüne yelken açıyor.

Orijinal adı “El amor en los tiempos del cólera” olan ve 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başları arasında geçen süreci anlatan "Kolera Günlerinde Aşk" üç ana karakter üzerinde şekilleniyor: Doktor Juvenal Urbino, Florentino Ariza ve Fermina Daza.

Florentino

Florentino Ariza; Telgraf götürmek için gittiği bir evde, evin 13 yaşında ki kızına aşık olan, kendi halinde bir delikanlı. Tek arzusu yaşamının anahtarlarını teslim ettiği Fermina Daza ile birlikte bir ömür sürebilmek olan, reddedildiğinde, Fermina bir başkasıyla evlendiğinde bile bu arzusundan vazgeçmeyen, birlikte olabilecekleri günün hayaliyle yaşayan, bu hayale kavuşabilmek için Doktor Urbino’nun ölümünü sabırla bekleyen bir aşık.

“Florentino Ariza aynayı evinin salonuna astı; çerçevenin güzelliğinden ötürü değil, içinde iki saat boyunca sevgilisinin imgesi kaldığından.”

Yemek yemek için gittiği lokantada sevdiği kadının yansısını ona getiren bir aynayı satın alabilmek için bir sene boyunca uğraşan tutkulu bir aşık olmasının yanı sıra aynı oranda da çapkın bir adam Florentino. Yüzlerce kadınla birlikte olan, aşk acısını, tensel zevkleriyle bastırmaya çalışan, Fermina’ya olan duyarlılığının ötesinde, her duyguya kayıtsız, merhametsiz ve acımasız tavırlar sergileyen bir adam.

Fermina

Fermina Daza, babasının baskıları sonucunda Florentino’dan ayrılıp, yirmi bir yaşında Doktor Urbino ile evlenen, okula gitmenin dışında hemen hemen hiç evden çıkmayan ve kendini sosyetenin içinde bulan ve yalnızlığını satın aldığı eşyalarla kapatmaya çalışan mutsuz bir kadın. Saygının hakim olduğu sevgisiz evliliğinde kendini lüks bir hizmetçi olarak gören, kocasının ona verdiği ödünç bir yaşamı yaşıyormuş gibi hisseden, yarım yüzyıllık köleliğinin ardından, ömrünün sonlarında kendisi olmak, vazgeçtiği her şeyi yeniden kazanmak isteyen ve “Yüz yıl önce, ikimiz de çok genç olduğumuz için, şu zavallı adamla bana yaşamı haram ettiler; şimdi de çok yaşlı olduğumuz için aynı şeyi yapmak istiyorlar.” diyerek isteklerinin ve arzularının peşinde koşan Fermina.

Bir gün, umarsızlığın doruğunda, "Ne kadar mutsuz olduğumun farkında bile değilsin," diye bağırmıştı ona. Kocası, hiç istifini bozmadan, kendine özgü bir devinimle gözlüğünü çıkarmış, onu çocuksu gözlerinin yarı saydam denizinde boğmuş, sonra da tek bir tümceyle o dayanılmaz bilgeliğinin tüm ağırlığını aktarmıştı ona: "İyi bir evlilikte en önemli şeyin mutluluk değil, denge olduğunu hiç unutma."

Ve Doktor Juvenal Urbino

Evliliğin saçma bir icat olduğunu, birbirini yeni tanıyan iki insanın, birdenbire birlikte yaşamasını, aynı yazgıyı paylaşmasını her türlü bilimsel düşünceye aykırı olduğunu düşünen, yüreğiyle değil mantığıyla hareket eden, alışkanlıkların adamı.

"Evliliğin sorunu şu," diyordu, "her gece seviştikten sonra sona erer, her sabah kahvaltıdan önce yeniden kurulması gerekir."

“Bisturi, tıbbın başarısızlığının en güçlü kanıtıdır” diyen, kendi acılarının içinde boğulmaktansa başkalarının acılarına katlanarak kolay yolu seçen, aşkın dışında ancak dünyanın tüm acılarının içinde varolan sıradışı doktor.

Bugünden geçmişe ilerleyen romanda, her karakteri kendi dünyası içinde işliyor Marquez.
Florentino Ariza’nın tutkulu ve saplantılı sevdasını, Fermina Daza’nın güçlü kişiliğini, Doktor Juvenal Urbino’nun denge üzerine şekillendirdiği duygularını anlatmıyor, ilmek ilmek işleyerek adeta yaşatıyor.

"Kolera Günlerinde Aşk", Gabriel Garcia Marquez’in büyülü kaleminden çıkmış, büyülü bir aşk romanı olmanın yanı sıra, siyasal ve toplumsal sorunlarında harmanlandığı, hastalıkların, sefaletlerin hüküm sürdüğü bir dönem panoraması da sunuyor.

Başlangıcından, bitişine kadar sözdizimi, betimlemeleri, karakter analizleriyle insanın içine işleyen bir roman “Kolera Günlerinde Aşk”.  Aynı zamanda insanın umutlarının tükenmediğini, yaşın mutlu olmak için bir engel olmadığını, insanların en güzel günlerini heba eden duygu ve düşüncelerin gereksizliğini yüzlere vuran çarpıcı, etkileyici ve okuduktan sonra mutlaka filmini de seyredin diyebileceğim nadir romanlardan biri.  

“Kaptan Fermina Daza'ya baktı, kirpiklerinde bir kış kırağısının ilk pırıltılarını gördü. Sonra Florentino Ariza' ya, onun yenilmez gücüne, gözü pek aşkına baktı; gecikmiş bir kuşku ürküttü onu: ölümden çok yaşamdı sınırsız olan.

"Peki, bu allahın cezası gidiş gelişleri ne zamana dek sürdürebileceğimizi sanıyorsunuz?" diye sordu.

Florentino Ariza’nın yanıtı, gecelerle birlikte, tam elli üç yıl, yedi ay, on bir günden beri hazırdı:

"Bütün bir yaşam boyu," dedi.


Kırmızı Pazartesi
Benim Hüzünlü Orospularım

Buket Özsanat
1 Mart 2017 Çarşamba
3310 Görüntülenme

Facebook Yorumları

Site İçi Arama
Anket Tümü
Kitap okumanıza en çok engel olan şey nedir?