"Yaşamı ve eserleri simgesel bir nitelik taşıyan Kafka; varoluşu daha başından kaybedilmiş bir savaşım olarak ele alırken; kimi tarihçiler tarafından dışavurumculuğun temsilcileri arasında sayılmıştır. Kafka'nın topluma bakışı onlara yaklaşırsa da, alaycı karamsarlığı; dışavurucuların yergisinden çok daha katıdır.
Kafka'nın babasıyla ilişkisi tüm ilişkilerine ve eserlerine bir temel oluşturur. İnsanın, çarkların nasıl işlediği anlaşılamayan ve amacının beimsenmediği bu toplumsal ve siyasal düzenek içerisinde; peşin bir suçluluk duygusu taşıması kaçınılmazdır. Dillerin anlaşılmaz olduğu, davranışların ise belli kalıplara sıkışıp kaldığı insan ilişkilerinde, tamamen aynı olan hareketler ve aynı kelimeler tekrarlanırken, Kafka daha o zamanlar, kitle iletişim araçlarının oluşturduğu evrende hakim olacak iletişimsizliği sezmiştir."
Sosyal Yayınları | 390 Sayfa | 1.Baskı, Temmuz, 2003
Kafka’nın vefatından sonra, yazarın vasiyeti hiçe sayılarak yakın arkadaşı Max Brod tarafından derlenip basılan, tamamlanmamış bir roman özelliği taşıyor Dava.
Joseph K.nın bir sabah uyandığında bilinmeyen bir suçla kendisine dava açıldığını öğrenmesiyle başlayan roman, karmakarışık bir bürokrasinin içinde, mantık kurallarının işlemediği bir yapının ortasında şekilleniyor.
Tek bilinen bir davanın varlığı.
Herkesin davadan haberdar olduğu ancak hiçkimsenin suçun mahiyeti ve yargılama süreci konusunda bilgi sahibi olmadığı bir ortamda; “Burada bir yanlışlık var, aslında bir insan nasıl suçlu olabilir? Nihayet burada hepimiz insanız, birbirimizden farkımız yok.” diyen K’nın, tüm yargılamalara ilişkin bir cevap bulabilme arayışı, sorgulamaları ve çırpınışları gözler önüne seriliyor.
Neredeyse tüm kapılarının mahkeme odalarına açıldığı labirent gibi koridorlarda, nefes alınamayan havasız odalarda, çareden çok çaresizliğin hüküm sürdüğü konuşmalarda K. ile birlikte aynı duyguları hissetmemek, boğulmamak mümkün değil.
Kitap herkesin farklı anlamlar çıkaracağı bir yapıda aslında. Tek mutlak gerçek kurulmuş bir düzen içerisinde (!) nedeni niçini bilinmeyen, sonsuzluğa uzanan, savunmanın bile yapılamadığı bir yargılanma süreci…
Kafka Dava’da siyasal, sosyal düzenin içinde birey olabilmenin ve bağımsızlığın ne denli zor olduğunu bir çok bölümde vurgularken;
“Her şeyi doğru saymak diye bir zorunluluk yok, sadece her şeyi gerekli sayma zorunluluğu var.” diyen rahibe verdiği “Böylece yalan, dünyanın düzenine dönüştürülüyor.” cevabıyla;
Birilerinin oturttuğu yozlaşmış düzenin ve içi boş kalıpların arasına sıkıştırılan düşüncelerin tutsaklığının da altını çizmiş...
Adı ne olursa olsun kayıtsız koşulsuz biat edilmesi gereken yapıların, korku çağlarının, sığ düşünceli çıkarcı toplumların, hiçleştirilmiş bireylerin romanı Dava…
Sakin sakin, aceleye getirmeden okunmalı…
Benim için romana damgasını vuran en can alıcı, en anlamlı paragraf Josef K.’nın son düşünceleri oldu;
“Çakan bir ışık gibi, pencerenin iki kanadı açılıverdi. Bunca mesafeden, yukarıdan incecik ve alabildiğine zayıf görünen bir adam, kollarını uzatarak aniden aşağı eğildi. Kimdi bu? Bir dost mu? İyi yürekli bir kimse mi? Başına gelen felakette payı olan biri mi? Ona yardım etmek isteyen biri mi? Tek kişi miydi? Hepsi orada mıydı?
Hâlâ bir kurtuluş olabilir miydi? Henüz ortaya atılmamış itirazlar mı vardı? Mutlaka vardı. Mantık istediği kadar sarsılmaz olsun, yaşamak isteyen bir adama direnemez. Hiç görmediği yargıç neredeydi? Hiçbir zaman ulaşamadığı yüksek mahkeme neredeydi? Ellerini kaldırıp parmaklarını açtı. Ancak adamlardan biri gırtlağına yapışmıştı. Öteki de bıçağı yüreğine saplayıp iki kez çevirdi. K., gözlerinin feri sönerken, yanak yanağa vermiş iki adamın yüzüne doğru eğilip çözülüşü gözlediklerini gördü. "Bir köpek gibi!" dedi, sanki utanç kendisinden sonra da yaşamalıymışçasına.”
Kafka'nın okuduğumuz diğer kitaplarına aşağıdaki linklerden ulaşabilrsiniz.
Babaya Mektup
Dönüşüm
Şato
Buket Özsanat